BİR KOPUŞUN KISA ÖYKÜSÜ
İki ayı aşkın süredir kendi memleketimizde; Balıkesir’e bağlı Dursunbey ilçemizdeyiz.
Eski arkadaşlarımı gördüklerim olduğu gibi onca süre boyunca ilk kez karşılaştıklarımda oldu.
Bizim buranın, her yıl, yazında ortasında gerçekleştirilen, panayır kurulması, öteden beri pek ünlüdür. Yeri de pek angılı, hemen herkesin iyi bildiği “Saz” adındaki çayırdır. Çayır kıyısı boyunca da bizim o Fethiye’mizdeki Orman İşletmesi önünden akıtılıp geçirilen kanal suyu gibi akarsuyumuz, aynı durulukta ve aynı gür biçimde akarak ilçe içine yönelir. Başı da ilçenin hemen kuzeyinde, bir kilometreyi bile bulmayan yerdedir. O özelliği ile Panayır Alanımız belki de yörede ve geniş çevrede tektir.
Yılın Ağustos ayının, ikinci haftasının başlarında kurulan panayır, ilçe ve çevre köy halkını buluşturmada başat etkendir.
Bizim çocukluğumuzda, gençlik dönemlerimizde çok daha hareketli ve renkli panayırlarımız olurdu. Henüz köylerini terk etmemiş olan kırsal kesim halkı, ilk gün kurulan hayvan pazarında, malını paraya çevirdiğinde, panayır alışverişine cebi dolu girerdi. O boyutta değişim büyük. Köylülük bitti gibi.
Panayırımız, her dönem, bir curcuna, hareketlilik demektir. Halkacılar, şans oyunları, sihirbazlar, tahta duvarları dört dönen motosikletler, salıncaklar, gırla giderdi. Baldır-bacak çadır tiyatroları ise erkeklerin başat ilgi alanıydı. Diğer giyim kuşam ağırlıklı alışveriş yerlerini ve boğaz düşkünlerinin uğrak yerlerini yazmasam da sizler pekâlâ öngöreceksinizdir.
İşte öylesi bir ortamı olan panayırımız kurulmuş, üçüncü gün bile olmuştu. Bizim yaş kuşağının, artık gitmesek de olur, diyebileceği tür hareketliliğe, ben de ancak o üçüncü gün gittim. Eşim ise oralı olmadı.
Eski bir arkadaşla öteyi beriyi gezip turladık
Önce de dediğim gibi ilçemiz ile kaldığımız yer arası 6-7 km. var. Erken dönecektim ama bir işimin olması için dönüşümü öteledim. O ara, yaşıt olduğumuz eski arkadaşlar grup söyleşisine de denk gelip katılıverdim. Sonrasında işimin olması için telefon beklediğimden, panayır alanına yollandım. Akşam olmuştu. Gündüzden baktığımız bir giyim kuşamda da gözüm kalmıştı. Satılmamışsa alayım diyordum.
İşte o ara, yazımın asıl konusunu oluşturan başat kişisiyle karşılaşıverdik. Ben onu yeğenine benzetmiştim. O yüzden yanına yöresine yaklaşmıştım. O ise beni tanımış. Onun için durup beklemiş. Kırlaşmış, kısa, çember sakal salmış. Başına da bir kep geçirmişti. Daha iyi tanıyabilmek için başındaki kepini çıkarttırdım. Ancak o zaman kesin tanıyabilmiştim.
O kalabalıkta gidip çay içilebilecek bir yere gidip oturduk. Uzun uzun anlattık. Arkadaşım dört oğlunu da mühendis çıkartmış. Kendisini kutladım. Karşılıklı konuştukda konuştuk. Ne anılarımız birikmiş meğerse! İlçe siyasetine değinmesek hiç olur muydu? Oralara da girdik. Gidişatın neresinde yer aldığını sormadan edenedim. O an sezgilerim onun bir değişim geçirmiş olduğu yönündeydi. Sözü hiç de eğip bükmeden açıkça söyledi: Artık aynı davanın adamları değilmişiz.
Kendisi bir ara CHP delegeliği de yapmışmış. Ankara’ya kadar gidip Kurultay’a da katılmışlar. Birlikte hareket ettikleri ortak tanıdığımız arkadaşımız var. Önder Sav’ın milletvekili olduğu dönem. Bizimkiler pek içicidir ya gözünden kaçmamış. Altı Buz Hokeyi oynanan yerin üstünde, sözde bizim ağır toplarımız(!) hem de ramazan ayında, tutmuşlar, çilingir sofrasında buluşmamışlar mı? Benim o arkadaşım, “Arkadaş, işte ben, o saat koptum.” Birlikte Ankara’ya geldikleri arkadaşına da o düşüncesini açmış. O gündür bugündür de bir daha eski düşüncelerine dönmemiş. Kopuş o kopuş olmuş. O bizim sözde önder kişi ve örgütümüzden, bir cacık olmaz, düşüncesiyle hareket etmiş, semtimize de uğramaz olmuş.
Şimdi benim o memleketimde(daha önce de yazmıştım) merkezi yönetim, seçimlerdeki oy oranını üstünlüğünü % 81’lere yükseltmiş durumda. O yünüyle de ilimiz ilçeleri arasında sivrilir çıkar; diğerlerine hiç benzemez.
Arkadaşıma da, haksızsın, diyemedim. Ben de hoşnut olmadığım benzer örnekler sıralamakla yetindim.
Her alan çalışmasının yazılı olmayan ilkeleri, olurları vardır. İşin o yanı çok su kaldırmaz. Daha da açık yazacak değilim. Sözün bütünü aptala söylenirmiş!
Herkese iyi haftalar …