YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Aşk Anatomisi” kitabıyla tanıdığımız “Seher Öztürk” var.
Merhabalar Seher Hanım, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Merhablar, kıymet verip röportaj teklif ettiğiniz için ben teşekkür ederim.
Ben kimim? 1982’de Ankara’nın bir ilçesinde doğdum. Lise de dahil öğrenim hayatımı burada tamamladım. Üniversite eğitimimi Ankara’da Gazi Üniversitesinde tamamladım. Farklı alanlarda öğretmenlik yaptım. Özel eğitim merkezinde ve okulöncesinde çalışmamın bana meslek hayatımda çok şey kattığını gördüm. Bunun yazar kimliğime olan yansımalarını da ilerleyen zamanlarda deneyimleyeceğimi düşünüyorum. Şuan ise Ankara’da bir kız meslek lisesinde çocuk gelişimi ve eğitimi öğretmeni olarak çalışmaktayım.
Şimdilerde ise hayallerimin peşindeyim.
İlgi alanlarım, çocuklar, özel gereksinimli çocuklar, eğitim, edebiyat ve sinema.
“Aşk Anatomisi” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
Bu eserimde “Gerçekten aşk var mı?”, “Her insan neden aşkı deneyimleyemiyor?” sorularına odaklanmıştım. Araştırmalarımda bir Amerikalı bilim insanının bu konuda ortaya koyduğu teori ışık tuttu. Aşk hemen hemen hepimizin hem de kolaylıkla fikir yürüttüğü bir konudur ama bu konudaki bilimsel yaklaşımı hepimiz merak ederiz. Benim bu eserimi alanda yazılmış romanlardan ayıran ve onu eşsiz kılan tarafı da bu. Bu teori ekseninde kurgulamam.
Kitapta, ellili yaşlarına kadar yaşadığı ilişkilerde aşka ve sevgiye olan inancını kaybeden kadınların tek derdinin erkeklerin parası ve makamı olduğuna inanan showman ile aşktan gözü kör olmuş, tek derdi sevdiği adamla mutlu hayat sürmek olan ve kendini, tüm emeklerini yayınevi sahibi adama adayan onunla evlilik hayalleri kuran Ayşegül’ün hikayesi anlatılıyor. Ayşegül’ün aşka olan inancı sarsılırken Demir’in ise aşka olan bakışı nasıl ve neden değişti? Hangi olay yada olaylar birbiri ile hiçbir bağı olmayan ve teoriden haberi olmayan iki insanın yolları aşk teorisinin gerçekliğinde nasıl kesişti?
“Gerçekten herkes âşık olabilir mi?”
Roman yazmanın en zor kısımlarından biri de olay örgüsünü oluşturabilmektir. Eserinizdeki olaylar yaşanmış bir yere mi dayanıyor yoksa kurgu mu?
Benim için aslında en kolay olan kısmı bu. Olay örgüsünde hiç sorun yaşamam. Ben vakit bulup yazma noktasında çok zorlanıyorum. Ben de herkes gibi hayattan beslendiğim için gerçek kişilerden esinlenerek tamamen kurguya dayalı yazıyorum. Ama karakterlerim gerçek hayattan tanıdığım bir kez gördüğüm yada hep gördüğüm kişiler oluyor ama bambaşka biri olarak hayat buluyorlar. Gerçekliktense kurguyu daha çok tercih ediyorum. Çünkü okurun ilgisini çekebilmek ve o heyecanı diri tutabilmek için kurduğumuz çatışmaları kurgu daha çok besliyor. Çehov’un da dediği gibi; hiçbir zaman hayattan alınanı olduğu gibi yazmadım. Hikayemle ben pek çok kez zihin dünyamda yüzleşirim ve o heyecanı yakalayamadığım yerleri elerim. Oraya en uygun olan kurguyu getirene dek tekrar tekrar sil baştan yaşarım o anı.
Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Evet, yazmak çok cesaret gerektiren bir olay. Ben eğer hayalimi hatırlamasaydım bu kurgular hep zihnimde yaşayacak ve yazamaya asla cesaret edemeyecektim. Çok klişe bir cevap olacak ama mutlaka okumaktan başlasınlar. İlk duyduğumuzda biz de bu izlenimi oluştursa da katıldığım atölyelerden öğrendiğim şey şu ki beğendikleri eserleri okuyup “O eserin dili, mekânı, olay örgüsü nedir?” gibi sorularla irdeleyerek okuma yapsınlar. Ne kadar çok farklı kitapla ve yazarla tanışırlarsa o kadar farklı yazma stili, o kadar farklı kurgu öğrenmiş olacaklar. Bir de dediğimiz gibi cesaret. Benden yazar mı olur düşüncesinden ve etraflarındaki onları olumsuz yönde etkileyen insanlardan uzak dursunlar. Mükemmeliyetçiliği bırakmalarını da tavsiye ederim. Her zaman yazdığımıza dönüp baktığımızda bir şeyleri eksik göreceğiz. Çünkü biz her an öğrenen ve gelişen bir türüz. Ve çokça hata yapacağız. Hata yapmayı bir sorun olmaktan çıkarsınlar hayatlarında. Bizim öğrenebilmemiz için hata yapmaya ihtiyacımız var. Hata yaptı diye eleştiren tek milletiz. Bu eleştiriden korktuğumuz içinde yazmaktan hep kendimizi alıkoyuyoruz.
Bu sizin ilk romanınız. Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?
Yazmanın aslında bende birkaç tarifi var. Öncelikle beynimi susturmak yada zihnime gelen hikayeleri yazarak tamamlamak. Eğer yazmaz isem o farklı bir şekilde içine birkaç karakter eklenerek yada azaltarak tekrar hayat buluyor içimde. Yazdığım an bu süreç noktalanıyor. Toplumsal olaylarda en çok insan ilişkileri beni çekiyor şu sıralar. Onun içinde yazmak söyleyemediklerimi, içime sıkışıp kalan ifadeleri bir nevi haykırmak. Onun içinde psikolojik olarak bir rahatlama benim için. Ve her şeyden önemlisi ortaya bir ürün koyabilmek benim başarma duygumu doyuruyor. Kısaca ifade edecek olursam zihinsel ve psikolojik rahatlama ve başarma olarak tarif edebilirim.
Peki, bu kitap yazma serüveni nasıl başladı?
Pandemi de hepimiz gibi ben de bocaladım. Sonra fark ettim ki ben çocukluğumdaki güzel anların peşinde koşmaya başlamışım. Üniversitede bir psikolog kadar olmasa da aldığımız psikoloji derslerinden şöyle bir çıkarımda bulundum. Mutlu ve huzurlu olduğum çocukluk anılarım ile sağaltıma geçmişim. Tabi bunu o an anlamak çok mümkün olmadı. İçinde yaşadığımız pandemi zamanı sadece kendisine odaklamamıza sebep olan çok farklı bir süreçti. Bir gün doğup büyüdüğüm eve gittiğimde lisedeki hatıra defterim elime geçti. Tabii ki alıp tek tek neler yazılmış bakarak hafıza tazeledim. O esnada bir arkadaşım şöyle yazmış; “Yazdığın kitabın ilk okuru ben olmak istiyorum.” Bunu görünce çok şaşırdım ve dedim ki evet benim kitap yazmak gibi bir hayalim vardı. O ana kadar her gördüğüm olayda yada karşılaştığım insan manzaralarında benim zihnime hücum eden bir sürü kurgu, olay örgüsü ve karakterler oluyordu. Ara ara onları unutmamak adına yazdıklarımda vardı. Ve artık onlar hayat bulmalıydı. Ben yazmalıydım. İyi ama nasıl yazacaktım. Zihnimde çoğu zaman bu böyle olmadı şöyle olursa daha güzel olur diye düşünüp yeniden kurduğum olay örgüleri vardı ama ben bunların olay örgüsü dahi olduğunu bilmiyordum. Ehil birinden yardım almalıyım diyerek pandemi de bir sürü yazarlık atölyelerine katıldım. Sonra yazmaya olan ilgi alanımın sinemaya kaydığını hissedip senaryo atölyelerine katılmaya başaladım.
En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?
Spesifik olarak ilgilendiğim bir tür ve yazar var diyemem. Türk edebiyatı yazarlarını severek okuyorum. İlgimi çeken beni geliştiren pek çok kitabı okuyorum. Pandemiden önce sorsaydınız cevabım başkaydı ama şuan yazma sürecinden olsa gerek beni besleyeceğine inandığım için farklı türdeki kitapları okumaya özellikle gayret gösteriyorum.
Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?
Ahhhh! Maalesef bunu çok iyi gözlemleyebileceğim bir iş hayatım var. Okumaya olan ilginin artması için okulumda kitap okuma saati yapılıyor. İnanın öğrenciler arasında dolanırsam ve sık sık kitap okuma saatinde olduğumuzu hatırlatırsam okuyorlar. Beş dakikadan sonra ilgileri dağılıyor ve okumayı bırakıp sohbete başlıyorlar. Bunda sosyal medyanın çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Çok hızlı ve görsel akan bir mecrayla saatlerce vakit geçiriyorlar. Tahammül ve okuma sınırları saniyelik bir süreyle eş değer. Bu da onlarda okumaya karşı isteksizlik oluşturuyor. En çok sevdikleri sosyal medyada bile bir postun altına yazılan iki satır yazıyı okumayan bir gençlik ile karşı karşıyayız.
Toplumsal bir yozlaşmanın getirisi de okuma üzerinde pek çok olumsuzluğa neden oluyor. Bir ruja, ünlü bir markanın kahvesine, bir ayakkabıya ödedikleri parayı sorgulamayan gençlik, şuan “Bir kitaba o kadar para verilir mi?”yi sorguluyor. Hatta o markaları almak için para biriktiren öğrenciler tanıyorum.
Bunun sadece eğitim kurumları ile değil toplum olarak ele alınması gereken önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum.
Değerli Seher Hanım, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…
Yeni eserlerime hayat vermek için bol bol yazıyorum. Onların kitap ve film olma düşüncesi beni çok heyecanlandırıyor.
Ben teşekkür ederim. Keyifli bir röportajdı.