Savaşlar, soykırımlar, tâcizler, tecâvüzler, kıskançlık ve haset duyguları ile kararmış yürekler insanları birbirinden uzaklaştırıyor, giderek insanlık kendi içinde izolasyona çekiliyor…
Sosyal ilişkiler dümûra uğruyor, toplumsal refleks duyarlılığı kısırlaşıyor, bu yönelişler organize kötülüklerin ve egemenlerin ekmeğine yağ sürüyor…
Sahip Olmanın zavallılığı ile Olma’nın hazzını ayırt ederek, sonsuz çeşitlilikteki kalıplardan birbirine aktarıla gelen enerjileri, Evren’in tekliği çerçevesinde kullanarak tüm dünyada huzur ve barışın tesis edilebileceğini, aklî sınırlarımızı yıkarak anlatmaya çalışıyor Parçacık Fiziği…
Avrupa Nükleer Fizik Araştırmaları ( CERN ) kampüsünün 39. ve 40. blokları arasında yükselen ve temasını 4000 yıllık kadîm Veda bilgilerinden alan Shiva’nın Kozmik Dansı heykelinden, ( Hinduların Yaratan ve Yokeden Tanrısı ) yola çıkarak; atomaltı parçacıkları, Evreni dolayısıyla Dünyamızı ve bizleri nasıl dizayn ettiğini anlatmaya çalıştım…
Toplumsal huzur ve barışın, şimdilik algılarımızı zorlayan atomaltı parçacıkların ritimlerine bağlı olduğu giderek netleşirken, davranış ve ilişkilerimizde çok farklı tutumlara yönelmemiz de kaçınılmaz olacaktır.
Marksist ruh bilimci Erich Fromm, 1976 yılında yayınladığı muhteşem kitabı “ Sahip Olmak ya da Olmak “ da şöyle feryat ediyor; İnsanlık büyük bir hızla tümden yok olmaya doğru sürüklenmektedir.
Ekonomik gelişmelerin giderek insanları tutsak alması, doğaya karşı takınılan düşmanca tavır, bitmeyen savaşlar ve salgın hastalıklar, insan soyunu ve dünyayı tehdit etmektedir.
Felâkete gidişin önünün alınabilmesi için, insanların ve onların davranışlarına yol veren toplumsal sistemlerin kökten değişimi gerekiyor.
Erich Fromm’un kitabını yastığımın üzerine bırakıyor ve gecenin geç saatinde ışığı söndürüp uykuya teslim olmaya hazırlanıyorum.
Bu kez, Shiva beliriyor kapalı gözlerimin içinde ve bitmeyen Kozmik Dansına devam ediyor.
Biliyorum, Hinduların en sevilen ve korkulan tanrısı Shiva’yı ve Kozmik Dansını bu saatlerde bana hatırlatan, Erich Fromm’un günümüzde kehânet sayılamayacak cümleleri oldu.
Shiva, Kozmik Dansında sürekli bir varoluşu ve yıkımı anlatır. El kol hareketleri, elinde tuttuğu, üzerinde dans ettiği nesneler, yüz ifadeleri, taktığı küpeler insanlık hallerini yansıtır. Taktığı kolye, cilt ve teninin rengi, içinde dans ettiği ateş çemberi, lotüs çiçeğinden kaidesi, hep kadîm Veda bilgilerinden esinlenilmiştir.
Sizleri yormamak için bu öğelerin anlamlarına girmeyip, merak eden dostlarımın araştırmalarına bırakıyorum.
Bilindiği gibi Atom Fiziği, Newton’un klâsik fiziği kadar gerilerde kaldı. Atomaltı parçaların yani kuarkların davranış biçimlerini açıklayan bilim adamları, bilimsel bir ritimden, Yaratılış’ın ritminden dem vuruyorlar yıllardır.
Yaşamın ritmi, soyut bir ritim anlayışı değil artık, kuarkların özlerinde barındırdığı ve değiştirdiği davranış biçimlerinde kendini ifade eden, maddeden enerjiye bitmeyen bir döngüyle, dans edercesine süregelen bilimsel bir ritim bu.
Üstelik, sadece organik canlılarda değil, tam da Muhiddin-i Arâbî’nin kelâmında yerini bulan dağların, taşların kısaca inorganik nesnelerin de tâbi olageldiği bir Varoluş ritmidir bu.
Shiva’nın Kozmik Dansı, Vedik bilgilerin ve Kuantum Fiziğinin buluştuğu görsel bir şenlik ve ışıltılı bir kavşaktır, atom altı parçacıkların Varoluşu hatırlatan dansını betimler.
Soğumaya başlamış odamda, sıcak yorganın altından çalışma odama geçip Fritjof Capra’nın “ Fiziğin Taosu “ isimli kitabını bulup, yatağımın huzuruna dönüyorum tekrar.
Capra’nın 1972’de yaptığı deneysel araştırmalar sonucu yazdığı Fiziğin Taosu, yirmi yıl sonra ülkemizde basılmış. Kitabın altını çizerek, notlar alarak okuduğum yıl 1994 olmalı.
- sayfada aradığım Kozmik Dans bölümünü buluyor ve sayfalara gömülüyorum. Anlaşılan sabahçıyım artık.
Yıllar önce altını çizdiğim cümleleri okuyorum bir kez daha; “ Kuantum evreninde her nötron ve proton birbirlerini yok ederek, tekrar başlangıçtaki pionları meydana getirerek Yaratılış ve Yok Oluş dansını icra etmektedirler.
Atomaltı parçacık dünyasını hayâl ederken, insan ister istemez ritim ve dans figürlerini anımsamaktadır. Kısaca, Modern Fizik; hareket ve ritmin maddenin temel özellikleri olduğunu göstermiştir. Dünyadaki ya da evrenin çok uzak bir köşesindeki her madde, sürekli olarak bu kozmik dansa iştirak eder gibidir. “
Biliyorum, Erich Fromm’un cümlelerinde aslını bulan “ insanların ve onların davranışlarına yol veren toplumsal sistemlerin kökten değişimi gerekiyor. “ ifadelerinden yola çıkarak, eski Hint Vedalarına ve Shivanın Kozmik Dansına uzanmamı garipsediniz.
Shiva, sonsuz dinamik Kozmik Dansını yaparken, evrendeki pek çok unsuru dengede tutmayı başarıyor. Dengede olan, evrendeki tüm unsurlar, bilinç, çevre, davranışlar gibi kavramlar. Üstelik bu dansı hep tek ayak üzerinde yapıyor.
Sona geldim, biraz heyecanlandırayım sizleri;
İsviçre’de atomaltı fiziği çalışmalarını kesintisiz devam ettiren, bünyesinde 100 kuramsal fizikçi, 3000 personel ve çalışmaları ile destek veren 10000 fizikçi ve mühendisin yer aldığı CERN ( Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi ) bilindiği gibi, Hadron Çarpıştırıcısı ile proton yahut atom parçacıklarını hızlandırıp birbirleri ile çarpıştırarak W ve Z parçacıklarını ortaya çıkarmışlardır bu atomaltı ritmin eseri olarak.
Devasa bir alana yayılmış CERN’in merkezinde 2 metre yüksekliğinde bir Shiva heykeli yükseliyor. Dünyanın bilim araştırma merkezi sayılan bu komplekste yükselen Shiva, tüm ayrıntıları ile Kozmik Dansını icra ediyor. Kadîm Hint Veda bilgileri, atomaltı fiziğine ışık tutuyor kısacası.
Her zamanki gibi, ustaca kurduğu bir dengeyle, hem de tek ayak üzerinde sonsuz hızda dans ediyor, tıpkı kuarklar gibi.
Çevreye, hayvanlara ve insanlara karşı giderek duyarsızlaşan sermaye ve boyunduruğundaki insanlık, bu hasletlerinden sıyrılıp, Shiva’nın Kozmik Dansını bozarlarsa en azından dünyanın sonu olacak.
Yeni Fizik, Evren’in tekliği ve birliğini haykırıyor bizlere, İzafiyet Kuramı, Kuantum Fiziği ve Hologram Teorisi’nin ışığında.
Bilinçaltımızdan, Evrenin sonsuz uzağında bulunan Nebula’lara dek Varoluş’un mucizesi hepimizin birbirimize ve tüm Evren’e karşı sorumlu olduğumuzu anlatıyor.
Hint Veda bilimi, Shiva’nın iki ayağını yere basmasının kıyamet işareti olduğunu söylüyor. Bu nedenle Kozmik Dansın tek ayak üzerinde denge ile sürüp gitmesini diliyor dört bin yıldan beri Veda bilgeleri.
Dileyelim Shiva, Kozmik Dansına yine tek ayak üzerinde ve maharetli dengesiyle devam etsin sonsuza dek.
- “ Sen, ben yok biz varız “ diyerek Evrenin tekliğini vurgulayan Spinoza, Muhiddin-i Arâbi, Bruno, Hallac-ı Mansur, Thoreau, Einstein ve nice bilim adamının ruhları şâd olsun…























