Kişiler, internet ortamının sağladığı toplumsal iletişim ağlarında, haklı olarak fink deyiverdiğimiz türden, özgürce göz atıp gezinmekte, arayışlara girmekte, keşfedecekleri alanlara adım atmaktalar.
Çeşit çeşit gruplar, kümeler halinde de, dertlerini, sorunlarını da pekâlâ anlatabiliyorlar. Yanlarına yaklaşamadıkları, bir türlü ulaşamadıkları, ülke gidişatında etkili olmuş kişileri de bir güzel topa tutabiliyorlar.
Hepsi iyi, güzel; ne âlâ!…
Bazı zaman da, başlarını hukuki olarak sıkıntıya sokuyorlar. İşin bir de elbet o yüzü var. O alan, o kadar da atıp tutmaya gelmiyor. Zaten de gelmemeli.
Şimdi bakın ne diyeceğim, hani yıllar sonra yerelde zihniyet değişikliği gerçekleşti ya, beklentileri olanlar da, el ovuşturup hemen de o doğrultuda ön almaya yöneldiler. Bunlar, ilke, öncelik de demeyip ille de çıkarlarını söz konusu etmeden duramayanlarımızdırlar. Sıkıntılı boyutun ta kendisi!
Ortaya çıkan tabloyu elbet izliyoruz.
Gidişat yeni yeni belirlenmeye, sonrasında da, hareket ivme kazanıp yol alınmaya başlanırken, kimlerin, neler söylediğini, sizlere bir aktara bilsem de o anları gözlerinizin önüne getirebilsem, o saat sizin bile yüzünüz hemen de asılacaktır.
O kişilerin önde gidenleri, şaşmaz bir öngörüyle emek ortaya koyan ve açıkça tavır belirleyen kişiler olan bizler, daha oralara adım atmamışken, gidip sıra sıra boylarını gösterdiler bile. Zaten de hep böyle olmaz mı?
Siz, yıllarca, türlü baskı, yıldırma ve sıkıntılara, dirençle karşı koyarak, ağır bedeller ödeyerek bugünlere geleceksiniz; bazıları da memleketinden hiç ırılmadan-uzaklaşmadan yalnızca son dönem sizden yana yönelmekle ön hakka sahip oluverecekler; sonrasında da allem edip kallem edip işlerini yoluna koyduruverecekler; gelin de, bu kadarını sineye çekip kabullenin bakalım!
Sizlerden, işin iç yüzünü bilenleriniz şöyle söylemlerden de haberdardılar. “Yanınıza yörenize kahvede kişiler sandalye çekerler. Siz ise oyun kurmuş, bir bedel ödüyorsunuzdur. Yancılara(!) yüksek sesle çay ısmarlanır ama göz-kaşla da getirme,” denilir ya, o ikircikli tutum işte tam da bu gibi gidişatlar için kurgulanır. Her ne kadar ilke olarak bu tutum herkese(özellikle de kendimize) gitmese de, artık ne demek istenildiğini herhalde anlamış olmalısınız(!).
İşte o bazıları(!), fildişi kulelerinde yaşamakla kalmayıp bir bedel ödemeden, taşın altına el koymadan, kendilerinde gördükleri artık o nasıl bir haksa ki, ille de oğlu-kızı-yakını için, işini yoluna koydurmaya bakacak. Güdümlü füze rampalarında(!) hedefe kilitlenmekten sıklıkla söz edilir ya, aynısıyla, o tür bir gidişatla, iş peşine düşerler. Yakanızdan düşeceklerini de sanmayın sakın!
Ders vermek, zülfü yareye(!) gönderme yapmak istediğinizde ise, nasıl bir yüzleri düşer, nasıl bir kinlenirler, aklınız havsalanız bir an tasavvur edemez! Siz de bozum olmamak için kendinizce çaba gösterirsiniz.
Ülkemizde, sağ kesimin önde gidenlerinin, dillerinden düşürmediği, geçmiş zamanın en etkili olmuş Rusya‘daki Ekim Devrimi sonrası Sibirya’da kurulan çalışma kampları, niye ortaya çıktı sanıyorsunuz!
O boyut öylesine hassastır ki, kendinize egemen olabilme, dizginleri elden kaçırmamak için, sabır sınırlarınız hiç olmadığı kadar zorlanacaktır.
Bizim, ilkesel temel yaklaşımımız, davamız şudur; özgürlük, eşitlik, kardeşlik…
Kimseye ayrıcalık hakkı tanımayan bir yaşam biçimi… Daha ne olsun…
İyi haftalar…