Fötr Şapka(*)
Genç Kâtip, karşısında gördüğü fötr şapkalı muhtar nedeniyle şaşkınlık yaşıyordu. Onca yıldır yaşadığı kendi kasabasında böyle bir görüntüyle karşı karşıya gelmemişti. Oysa sayısız denecek kadar muhtar kalabalığı içinde sayılırdı. Üstelik kendisi de bir muhtar torunuydu. Bu yüzden bulunduğu yerdeki muhtarı şaşkınlık içinde süzüyordu. O köy muhtarından çok kasabalı güngörmüş eski politikacılara benziyordu.
Bir kere babası yaşında vardı. Bulunduğu köye gelmezden önce adını epey duyduğunu anımsıyordu. Ona bir cengâverin adıyla sesleniyor ve anıyorlardı. Orta Asyalı çok bilinen bir hakan soyadını almışlardı her nasılsa? Bu yönüyle de diğer Arapça adlardan hemen ayrışıp öne çıkıyor, göze batıyordu. Onun adı geçtikçe kendisini hep merak etmişti. Bir tilki gibi kurnaz olduğundan da söz ediliyordu. Zaten asıl bu yönüyle anılıyor, merak uyandırıyordu. Onun adını geldiği işletme merkezinde, daha önce çalıştığı büyük sondepo şefiğinde zaman zaman duymuştu.
Şefliğin de bulunduğu köye gelince onunla sonunda karşılaşmıştı. Tıknaz yapılı, kiloluydu. Giyiminde kuşamında hep muhafazakâr biri gibi görünüyordu. Dindardı. Bu yanı özellikle çok belirgindi. Köylüler ona saygıda kusur etmiyorlardı. Başının tepesinde azalmış saçlarını fötr şapkasını masanın üzerine bıraktığında görebiliyordu, ya da şapkasını eline aldığında. O koyu renk fötr şapka geniş kenarlı olmasa da orta yol bir şapkaydı. Elinin birinde de sürekli iri taneli bir tespih bulunduruyordu. Hiçbir sözünü hızlı konuşmuyor, anlaşılır bir dille sözcükleri söylüyordu. Yuvarlak yapılı başı, kısa boynu vardı. Kalınlaşan ensesi, yaşlanmanın getirdiği kaçınılmaz sonuçlardan biri olan sarkan besili yanaklarıyla tombul bir kişilik sergiliyordu. Ağır hareket ediyordu. Hemen her baktığı yeri dikkatlice gözlemleyip sorguluyor gibi bir görüntü veriyordu.
Genç Kâtip ona bakmayı sürdürüyordu. Bir yandan da baktığını belli etmemeye çalışıyordu. O köyün muhtarıydı. Her nedense ormancılık konularında daha çok sözü ediliyordu. Halbuki o konularda köyde kurulu olan kooperatifin başkanı söz sahibi olmalıymış gibi bir öngörüye kapılıyordu. Şefliğin kâtibi olarak bu kişilerle çok görüşeceğini, hep ilişkide bulunacağını bildiğinden onların davranışlarını dikkate almayı hesaplıyordu. Diğer köylülerle belki pek işi olmayabilirdi ama kooperatif başkanı ve muhtarla işlerinin olacağının kesin bilincindeydi. Bu tıknaz yapılı, göbekli, güngörmüş geçirmiş kişi, zaten başındaki fötr şapkayla bütün dikkatini çekmişti. Ağır, çevresini hep kolaçan eden tavrıyla da ilgisini hep çekeceğe benziyordu.
Geldiği yerdeki ilçe merkezinde hiçbir muhtar fötr şapka giymediği gibi kamu görevlisi pek çok kişi de giymiyordu. Çok çok bildiği birkaç kişi vardı; yalnızca onlar fötr şapka giymeyi sürdürüyorlardı. Onların sayısı da üçü-dördü geçmiyordu. En çok bildiği kasabanın ünlü yazıcısıydı. O hep fötr şapka giyiyordu. Bir de kasabanın çok bilinen avukatı böyle şapka giyenlerdendi. Eskilerden bir belediye başkanının da fötr şapka giydiğini anımsar gibiydi. Topu topu anımsadığı bu birkaç kişiydi işte. Belki sayı biraz daha artabilirdi ama kesin katlanarak gitmezdi.
Köyün üst başında yer alan, kooperatif ve aynı zamanda muhtarlık olarak da kullanılan beyaz badanalı, beton, iki katlı binanın önündeydiler. Köyün orta yeriydi bulundukları yer. Bitişikte de eski yapısıyla cami bulunuyordu. Beyaz badanalı yeni binayla yan yanaydılar.
Fötr şapkalı muhtar Genç Kâtip’e seslendi,
“Eee kâtip ne var ne yok?“ dedi. “Alışabildiniz mi köyümüze? Gelin haydi, içeri geçip çay içelim,” diyerek kahveyi gösterdi. Genç Kâtip,
”Alışmaya çalışıyoruz muhtarım,” dedi.
Onun yanına yaklaşarak birlikte yürüdüler. Kahveye doğru hareket ederlerken, ikisi birlikte öğrenci, eğitmen görünümü veriyorlardı. Onlarla birlikte çevrede dikilen hemen çoğunun başında şapka olmayan diğer köylüler de içeri doğru yöneldiler. Onların birlikte neler konuşacaklarını merak ediyorlardı. En azından söyleşilerine katılamasalar da yakınlarında bulunabilmeyi umuyorlardı.
İçeri girdiklerinde bir boş masaya sandalyelerini çekip oturdular. Yakınlarında bulunalar selâm verdiler. Geçler, dip köşede oturuyor, büyüklerinden özellikle uzakta kalmayı yeğliyorlardı. Onların dünyası her zaman ve çoğu yerde de olduğu gibi zaten bambaşkaydı. Büyüklerin arasına karışmamaya özen gösteriyor, aralarında kendi dünyalarından söz ediyor, birbirlerine sokularak içtenlikle söyleşiyorlardı.
Genç Kâtip, gençlerin konuşmalarına az dikkat ettiğinde onların motorlardan söz ettiklerini anladı. Arada bir de Stıhl, Husqvarna ve Jonsered diye adlandırdıkları bir takım kesim motorlarından söz ettiklerini anlamıştı. Bunlardan Sthıl adındaki markanın üstün özelliklere sahip olduğu ısrarla ve iddialı olarak söyleniyor, ona toz kondurulmuyordu.
Artık el bıçkısıyla ağaç kesmekten hiç ama hiç söz edilmiyordu.
Köylülerden muhtarın yaşıtı sayılabilecek biri gruba yaklaşarak ona bir şeyler sordu. Sorulan konu üzerinde konuşmalar bir süre sürmüştü. Genç Kâtip onların kendi aralarındaki konuşmalarını kesmeden, bir süre de olsa ister istemez dinledi. Köyle ilgili konuştukları belliydi.
___________
(*) “Gözleri Alan Yamaçtaki Kar Işıltılarında” adlı çalışmamdan. Bölüm 8/Sayfa 60-62 /Davut D. Fen/558 Sayfa/E Yayınları/20011 Baskısı/İstanbul