Şehir Plancıları Odası Muğla şubesi yönetim kurulu üyesi Birol Keski; kıyı kentlerinin etkin ve başarılı yönetilmesi ve sorunların çözülmesi sürecinde yapılması gerekli kriterler ile ilgili bilgilendirmede bulunarak, Fethiye’nin kıyı kentleri açısından örnek bir model olabileceğini ifade etti. Birol Keski açıklamasında; Fethiye örneği kapsamında kıyı kentlerinin etkin ve başarılı yönetilmesi ile ilgili hususları belirtti.
“EKOLOJİK, TARİHİ VE KÜLTÜREL KAYNAKLARIN KORUNMASI GEREKMEKTEDİR”
Birol Keski “Kıyı kentlerinin oluşmasında ve çok hızlı gelişmesinde etkili olan hususlardan sanayi ve ulaşım sektörlerinin ardından turizm sektörü gelmektedir. Doğa, tarih ve kültür ekseninde şekillenen turizm sektörü için ülkemiz ve özellikle kıyı kentlerimiz sayısız olanaklar barındırmaktadır. İklimsel ve coğrafi özellikleri ile nadir ve hassas türleri barındıran özel ekosistemlere, sayısız uygarlığın izlerine ve kültürel çeşitliliğe sahip Türkiye; dünya turizminde en öndeki yerini almıştır. Turizmin ekonomik kalkınmadaki rolü tartışmasızdır. Ancak, turizmin girdisi olarak tanımlanan, ekolojik, tarihi ve kültürel kaynaklar sonsuz değildir ve turizmin sürdürülebilirliği bu kaynakların korunarak kullanılması ve sonraki nesillere hasarsız bir şekilde bırakılabilmesi ile mümkündür.
“ÜZERİNDE ÇALIŞILMASI GEREKLİ VE MODEL OLABİLECEK BİR YERLEŞMEDİR”
Muğla ili ve Fethiye ilçesi ülkemizdeki kıyı kentlerinde yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerinde üzerinde çalışılması gerekli ve model olabilecek bir yerleşmedir. 1- Tüm kıyı kentlerinde, en başta seçimle gelen belediye başkanları ve meclis üyeleri dahil olmak üzere yönetim, idari ve çalışanları liyakatlı, uzmanlaşmış ve deneyimli kadrolardan oluşmalıdır. Yürürlükteki çok sayıdaki mevzuat ve uluslararası sözleşmeler dahil birçok kısıtlayıcı, koruyucu, karar verici ve yönlendirici unsurların mevcut olduğu kıyı kentlerindeki yönetimlerin, idari personel ve çalışanları liyakatlı, uzmanlaşmış ve deneyimli kadrolardan oluşması sorunsuz ve başarılı bir yönetim için zorunluluktur.
“PLAN KARARLARININ BİRBİRLERİYLE UYUMLU HALE GETİRİLMESİ YASAL BİR ZORUNLULUKTUR”
2- Tüm kıyıların ve iç körfezlerin taşıma kapasitesi raporları ve yönetim planları, hinterlandıyla birlikte düşünülerek alandaki yetkili ve sorumlu bakanlıklar ile yerel yönetimler arasında işbirliği ve koordinasyon içerisinde hazırlanmalıdır. Koruma ve kullanma dengesini sağlayacak biçimde mekânsal hedef, strateji ve eylem önerilerini ve yönetim planını kapsayan, stratejik planlama yaklaşımı çerçevesinde ilgili kurum ve kuruluşlar ile işbirliği içinde hazırlanması beklenen Bütünleşik Kıyı Alanları Planı, 2014 yılında hazırlanmaya başlanmış, 2022 yılında kesinleşmiştir. Yerel olarak bakacak olursak, örneğin, Muğla ve Aydın İllerini kapsayan ve Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü tarafından onaylanan 1/50 000 ölçekli Bütünleşik Kıyı Alanları Planı; Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından onaylanan ve yürürlükte olan Muğla İl Bütünü Nazım İmar Planı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından onaylanan ve yürürlükte olan 1/25000 Ölçekli Çevre Düzeni Planındaki planlama kararları ile örtüşmeyen kararlar içermektedir. Bu açıdan her iki Genel Müdürlüğün eş güdüm ve koordinasyon içerisinde tüm ölçeklerdeki plan kararlarını birbirleriyle uyumlu hale getirilmesi, yürürlükteki 3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili yönetmelikler açısından yasal bir zorunluluktur. Henüz yeni onaylanmış olan ve özellikle Fethiye Körfezi ile ilgili tüm kullanım kararlarına referans olması beklenen bu planın; koruma ve sürdürülebilir kullanım önceliklerini gözeterek ve yönetişim ilkeleri ile tekrar değerlendirilerek revize edilmesi gerektiği açıktır. Kıyılar ve hinterlandındaki alanlar yoğun bir şekilde yapılaşma baskısı altında olduklarından, Bütünleşik Kıyı Alanları Planlamalarında ekolojik yıkımı önleyecek sürdürülebilir kullanım ve koruma temelli kararlar içermelidir. Yapılan planlama çalışması, hangi tür ve ölçekte olursa olsun, yerel yönetimlerin uygun görüşü alınmadan yapılan ve yerel yönetimlerin sürece katılmadığı yöntemlerle hazırlanan ve ilgili bakanlıklarca resen onaylanan planların hayata geçirilmesinde ve uygulanmasında büyük zorluklar yaşanmaktadır.
“GEREKLİLİK ANALİZLERİ” YAPILMALI “TAŞIMA KAPASİTESİ RAPORLARI” HAZIRLANMALIDIR”
3- Bütünleşik kıyı alanları planlaması koruma ve sürdürülebilir kullanım öncelikleri gözetilerek yönetişim ilkeleri ile yerel yönetimlerin uygun görüşü hazırlanarak ivedilikle revize edilerek yeniden yapılmalıdır. Kıyıların ve iç körfezlerin doğal-fiziksel eşiklerle belirlenmiş bölge bütünlerinde Taşıma Kapasitesi’ni ortaya koyan ve sürdürülebilir koruma -kullanma esaslarını içeren Yönetim Planları yapılıncaya kadar turizm yatırımları, yat bağlama iskeleleri ve marinalar, liman, güneşlenme iskelesi gibi deniz yüzeyi kullanımlarına ve kıyılarda dolgu alanı veya kazıklı sistemlerle yapılan platformlar üzerine yerleşen yapıları içeren projelere izin verilmemelidir. Bu planlar hazırlanırken “Gereklilik Analizleri” yapılmalı, alanın “Taşıma Kapasitesi Raporları” hazırlanmalı ve bu raporlar uyarınca ilgili bakanlıklar tarafından veri tabanı oluşturulmalı ve öncelik eşikleri dikkate alınmalıdır. Tüm bu çalışmalar doğrultusunda deniz yüzeyi, kıyı ve kara alanı planlamaları yapılmalıdır.
“MEVZUATLAR YENİDEN DÜZENLENMELİDİR”
4- Doğal ve kültürel mirasımıza konu olan nitelikli alanlarda madencilik faaliyetleri kapsamındaki izinler verilmemelidir. Özellikle Ege ve Akdeniz kıyıları, Özel Çevre Koruma Bölgesi, Doğal Sit Alanı, Arkeolojik Sit Alanı, Tabiat Parkı, Milli Park, Önemli Doğa Alanı, Doğal Karakteri Korunacak Alan, Hassas Zon, Sulak Alanlar, Kuş Cennetleri ve Mutlak Tarım Alanı ve Zeytinlik Alanları olarak belirlenen ve özellikli alanlar olarak ilan edilmesine dayanak oluşturan nadir ve hassas türler barındıran biyo çeşitliliğe sahip alanlardan oluşmaktadırlar. Bahsedilen niteliklere sahip kıyı alanlarının ve hinterlantlarının kıyı yapıları oluşturulabilmesi amacıyla doldurulması, iskeleler ve marinalar yapılması, yat çekek alanı ve tersaneler yapılması kıyı ve denizel alanlardaki ekosistem üzerinde telafisi mümkün olmayan hasarlar yaratacak ve hassas türlerin yok olmasına neden olacaktır. Aynı şekilde bu alanlarda Jeotermal Enerji Santrali İzinleri, Maden Arama İzinleri, Taş Ocağı, Mermer Ocağı gibi faaliyetlere izin verilmesi ekolojik yıkımlara neden olmaktadır. Sorunun ortadan kalkması için, Maden Kanunu ve Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu ve ilgili yönetmeliklerinde değişiklikler yapılarak bahsedilen özellikli alanlar içerisinde madencilik faaliyetlerinin yapılamayacağına dair hükümler konulmalı ve mevzuatlar yeniden düzenlenmelidir.
“ÖNCELİKLE KAMU YARARININ GÖZETİLMESİ GEREKTİĞİ BELİRLENMİŞTİR”
5- Özel firmalara ait kıyı ve deniz yapılarının, halkın serbestçe yararlandığı kıyı ve sahil şeridinde işletmeciler için ayrıcalıklı bir kullanım hakkı doğurması engellenmelidir. Kıyılarda yapılan marina, yat bağlama iskeleleri ve turistik tesisler, normalde halkın serbestçe yararlandığı kıyı ve sahil şeridinde bu alanı işleten ilgili şirket için ayrıcalıklı bir kullanım hakkı doğuracaktır. 3621 sayılı Kıyı Kanununun 4. ve 5. maddelerinde toplumun yararlanmasına açık yapılar, mevzuata göre tespit, ya da tasdik edilmiş kural ve ücret tarifelerine uygun biçimde, getirdiği kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara ayrıcalıklı kullanım hakkı tanımaksızın yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest olarak açık bulundurulan ve konut dokunulmazlığı olmayan yapılar olduğu ve kıyıların herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olduğu, kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetilmesi gerektiği belirlenmiştir. Kıyı yapılarını ve tesislerini kullanan kişilerin (müşterilerin) ve bağlanan yatların güvenliğinin sağlanması gerekçesiyle, benzeri her tesiste olduğu gibi giriş ve çıkışlar kısıtlanarak kontrollü ve izinli hale gelmektedir. Bu ise 3621 sayılı kıyı kanununda açıklandığı üzere kıyıları ve denizleri herkesin eşit ve serbest bir şekilde kullanabilme imkanlarını ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla kıyının ve denizin bu şekilde kullanılmasına imkan sağlayacak kıyı yapıları, kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetilmesi hükmüne de aykırılık oluşturmaktadır. Bugüne kadar yapılmış olan kıyı yapıları ve tesisleri, yürürlükteki mevzuatlara ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı olarak, ülkenin sürdürülebilir kalkınma öncelikleriyle örtüşmeyen kıyı yapıları ve tesislerine dönüşmüştür. Bu durum kıyılarımızı ve denizlerimizin doğal yapılarının tamamen bozulmasına, deniz, kara ve kıyı ekosistemlerinin geri dönülemez şekilde tahrip olmasına neden olmuştur, olmaktadır. Kıyı ve denizlerimizde uygulanan yönetim sistemi ve mevcut yapılaşmalar benzer politikalarla sürdürülürse kıyılardan herkesin eşit ve serbest olarak yararlanması mümkün olmayacaktır.
“KIYILARIN İŞLETMESİNİN YEREL YÖNETİMLERE VERİLMESİ GEREKMEKTEDİR”
6- Yetkili ve sorumlu bakanlıklar tarafından kıyılarda özel firmalara verilen plaj alanları ve büfelerin faaliyetleri ile verilen izinler kapsamı mevzuatlar açısından hassasiyetle takip ve kontrol edilmelidir. Son yıllarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kıyıları plaj işletmesi olarak işletmecilere kiralamaktadır. Yeterli ve gerekli denetimler yapılmadığından, bu alanlara izin ve ruhsatların dışına çıkılarak aykırı iş ve işlemler yapılmaktadır. Yetki ve sorumluluk sahibi kurumlarca bu aykırılıkların tespiti yapılmadığından ya da gereği yapılmadığından kıyı ve deniz ekosistemi ekolojik tahribata uğramakta, halkın kullanımındaki alanlar kapatılarak ya da sınırlandırılarak kamu yararı ilkesi ihlal edilmektedir. Bahsi geçen bu alanların işletmesi devir yöntemiyle sürekli el değiştirmekte, bu da verilen hizmetlerin ve satılan ürünlerin fahiş fiyatla sunulmasına sebebiyet vermektedir. Bakanlıklarca kiralanan plaj ve büfe alanlarının 3. kişilere devir hakkı iptal edilmelidir. Tüm bu hususlar Sayıştay Raporlarıyla da sabitlenmiştir. Bahsi geçen aykırılıkların oluşmaması ve yerel yönetimlerin ekonomik olarak güçlenerek yöredeki teknik ve sosyal altyapı hizmetlerinin yapılmasına imkan sağlaması açısından, kıyıların işletmesinin yerel yönetimleri verilmesi gerekmektedir.
“POZİTİF AYRIMCILIK YAPILMALIDIR”
7- Kıyı kentlerindeki yerel yönetimlere ilgili ve yetkili bakanlıklar her konuda daha fazla destek vermelidirler. Uygarlıkların oluşmasında önemli rol oynayan ve öncelikli olarak yerleşim tercih edilen kıyı kentleri diğer bölgelerle kıyaslandığında çok daha fazla kalabalık nüfusa sahip olmuştur. Kıyı kentlerindeki nüfus, özellikle turizm sezonunun yoğun yaşandığı yaz aylarında katlanarak artmaktadır. Yerel yönetimlerin ödenekleri ise ikamet edilen nüfus sayısına göre yapıldığından turizm veya ikincil konut kaynaklı oluşan fazla nüfusa hitap edecek belediyecilik hizmetlerinin verilmesinde zorluklar yaşanmaktadır. Bu amaçla, merkezi idare, kıyı kentlerinde, sabit ikamet edilen nüfus sayısına göre değil, kıyı kentlerindeki turizm veya ikincil konut kaynaklı oluşan nüfus sayısına göre ödenek aktarmalı, teknik ve sosyal altyapı yatımlarında bu hususta pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.
“SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ETKİN ROL ALMALIDIR”
8-Kıyı kentlerinin yönetim ve karar verme sürecinde sivil toplum kuruluşları etkin rol almalıdır. Kıyı kentlerinde bulunan dernekler, meslek odaları gibi yerel sivil toplum kuruluşları ve özellikle tüm stk’ları bünyesinde toplayan kent konseylerinin etkin olarak çalışması, sivil toplum kuruluşlarının da kente dair alınan her türlü karar ve uygulamalarda taraf olarak görülmeleri önem arz etmektedir.
“UYUM VE KOORDİNASYON İÇERİSİNDE ÇALIŞILMALI”
9- İlçedeki yerel yönetimlerin, büyükşehir belediyesi, bakanlıklar ve bağlı olan il müdürlükleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla uyum ve koordinasyon içerisinde çalışması etkin ve başarılı bir yönetim yapılabilmesinde zorunluluk arz etmektedir. Özellikle Fethiye İlçesinde olduğu üzere, yetki ve sorumluluk açısından bağlı olduğu Muğla Büyükşehir Belediyesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü, Turizm Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ve bağlı birimleriyle uyum ve koordinasyon içerisinde çalışılması durumunda sorunsuz ve başarılı bir yönetim yapılabilir. Fethiye ilçesinin en büyük sorunlarından olan, imar planı yapımı ve onayları, arıtma tesisi, kanalizasyon ve içme suyu, körfez kirliliği, otopark ve ulaşım sorunları, körfez yönetim planı, yat çekek imal ve bakım alanı sorunu gibi sorunların çözümünde yerel yönetimin, büyükşehir belediyesi, bakanlıklar ve bağlı olan il müdürlükleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla uyum ve koordinasyon içerisinde çalışması etkin ve başarılı bir yönetim yapılabilmesinde zorunluluk arz etmektedir” dedi.