YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Ölümden Beter – La Vie” kitabıyla tanıdığımız “Çağatay KÜPÇÜ” var.
Merhabalar Çağatay Bey, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Merhaba Hakan Bey, öncelikle bu güzel röportaj teklifiniz için çok teşekkür ederim. Ben hayatım boyunca hep televizyon kanallarında çalıştım. Birçok ulusal bazda yayın yapan özel kanallarda “teknik yönetmen” olarak görev aldıktan sonra son 4 yıldır “Trt Haber” in İstanbul operasyonlarında görev alıyorum. Mesleğimi kısaca anlatmam gerekirse, yayınların sağlıklı bir şekilde izleyici ile buluşmasını sağlıyorum diyebiliriz. Ancak teknik bir iş yapmama rağmen edebiyattan hiçbir zaman uzak değildim. Bir ilkokul öğretmeni annenin çocuğu olarak okuma alışkanlığını çok küçük yaşta kazandım. Ciddi bir polisiye okuruyum diyebiliriz.
“Ölümden Beter – La Vie” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
İlk bakışta bu kitap bir intikam hikayesi olarak karşımıza çıkıyor ancak bildiğimiz iyi ve kötü olgusu bu kitapta çok net değil. Bu kitabı yazmaya başlarken kafamda iki tane çok net soru vardı.
Birincisi; Dünyanın en iyi insanı bile olsak bize kötülük yapanlara bir cevabımız olmalı mı?
İkincisi; Geçmişimizde yaptığımız hataların bedelini, lekesini tüm hayatımız boyunca taşımalı mıyız?
Bu iki soruyu başkarakterler olan Haluk ve Teoman üzerinden okurlara sormak istedim. Okurken herkes biraz empati yaparak bu sorulara cevap vermeye çalışacaklar.
Kitabın konusuna gelirsek, Haluk epilepsi hastalığının tedavisi bulan ve bunu dünyaya açıklamaya hazırlanan bir bilim insanı. Bu buluşunu açıklarken eşi Hayat ise bir sosyolog olarak sokak hayvanlarına yapılan şiddeti protesto etmek amacıyla öğrencileriyle birlikte bir eylemde. Haluk açıklamasını yaparken, gösteri alanında bir anda ortalık karışıyor ve Hayat, orantısız güç kullanan bir polis tarafından feci şekilde dövülüyor. Bu andan itibaren Haluk’un adalet arayışı başlıyor. Hukuki açıdan beklediği olmayınca o da bir değişime uğruyor.
Roman yazmanın en zor yanlarından bir tanesi de olayları kurgulama aşamasıdır. Sizin romanınız tamamen kurgu mu yoksa bir yaşanmışlık derecesi var mı?
Çok özgün bir eser, tamamen benim kurgum. Zaten epilepsinin biliyorsunuz ki kesin bir tedavisi yok. Yani eczaneden ilaç alıp grip tedavisi gibi kesin sonuçlar alınan bir iyileşme mümkün değil. Sadece yapılan tedavilerle nöbet sıklık oranı kontrol altına alınıyor. İşin uzmanı değilim tabi ki ama yaptığım araştırmalar bu yönde. Ama bizim kurgumuzda kesin bir tedavi var ve bunu bulan kişi de baş karakterimiz Haluk Toköz. Diğer yan hikayelere gelirsek de onlar hayatımızın içinde olan her gün haberlerde izlediğimiz güncel olaylar aslında. Artık şaşırmadığımız, maalesef alıştığımız olaylar.
“Ölümden Beter – La Vie” kitabınızı yazma düşüncesi nasıl ortaya çıktı?
Epilepsi hastalığı, hep benim ilgimi çekmiş, aklımın bir köşesini sürekli kurcalayan bir konuydu. Okuduğum bazı kitaplarda, bu hastalığı kullanarak yapılan ilginç kurgulara da rast geldim. Hem bu hastalığa bir farkındalık yaratmak hem de özgün bir kurgu yazmak istedim. Bunu başardığımı düşünüyorum. Ayrıca bu hastalık bizlere çok uzak bir rahatsızlık değil. Genetik olduğu kadar, travmatik nedenlere de bağlı olabiliyor. Bir gün bir arkadaşımla kahve içerken konuşmamıza kulak misafiri olan biri bana epilepsi hastası olduğunu, bu hastalığın anne ve babasının boşanma döneminde ortaya çıktığını söyledi. Travmatik nedenlerin de bu hastalığa yol açması beni daha meraklandırdı ve bu eser ortaya çıktı.
Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?
Orta okul dönemlerinden beri ciddi bir polisiye okuru olduğumu söyleyebilirim. Bu türün neredeyse her çeşidini okudum. Klasik polisiye, sağlık polisiyesi, İskandinav polisiyesi ve daha birçok çeşit diyebiliriz. Ama bir süre süre sonra hem kitapları eleştirmeye hem de aklımda bazı hikayeler oluşmaya başladı. Sosyal medya hesabımdan okuduğum kitapları paylaşıp dostlarıma kitap tavsiyesinde bulunmaya başladım ve bir süre sonra yazmaya karar verdiğimi açıkladığımda, birbirini tanımayan insanlardan hep aynı cevabı aldım.
“Zamanı gelmişti, ne zaman yazmaya karar vereceğini bekliyorduk, geç bile kaldın”
Bu cevapları alınca doğru karar verdiğimi anladım ve bu işe dört elle sarıldım.
En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?
Bahsettiğim gibi, polisiye, suç, gizem, gerilim, kriminal benim sevdiğim tür. Türkiye’den başlarsak Ahmet Ümit ve Sevil Atasoy’un büyük hayranıyım. Amerikalı bence yaşayan en iyi polisiye yazarı Patricia Cornwell’in en büyük hayranıyım. Bunun dışında John Verdon, Jo Nesbo, Stieg Larsson, Stephen King, Tess Gerritsen, Sir Arthur Conan Doyle sevdiğim başlıca yazarlardan..
“Dijitalleşmenin “edebiyata” etkisi nedir? İyi ve kötü yanlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Elektronik kitap ve sesli kitap konusuna çok uzak değilim. Hatta elektronik kitap okuma cihazım da var ancak Türkiye’de çok yaygınlaşamadı bu konu. Kitaba kolay ulaşmak, her an istediğimiz yerde okuyabilmek açısından güzel bir şey. Ama ülkemizde hemen kitabın pdf formatlı kopyaları internet ortamında paylaşılıyor. Belki elektronik kitaba ulaşmak daha kolay hale getirilirse ve çeşit artarsa bunun önüne geçilebilir.
Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Yazmak gerçekten insanı rahatlatan bir anlamda sizi sorunlarınızdan uzaklaştıran bir olgu. Özellikle karakter yaratmak ve kendinizi o karakterin yerine koyabilmek yani empati yapabilmek çok önemli. Zaten ülke olarak biraz empati yapabilsek ne bu şiddet olayları ne hırsızlık ne de diğer suçlar kalır. Kitap okumak bu anamda çok önemli, çünkü size bu yeteneği ister istemez kazandırıyor.
Genç yazar adayı arkadaşlar kesinlikle vaz geçmesinler, inanın iyi bir eser hemen değer buluyor, fark ediliyor. Benim kitabım Destek Yayınları’ndan çıktı. Büyük bir yayınevi ve benim gibi tanınmayan bir yazara şans verdiler çünkü esere güvendiler. Yazdıklarına ve kendilerine inanmaya devam etsinler. Başarı kaçınılmaz. Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?
Okumaktan git gide uzaklaştığımızı düşünüyorum. Evlerinde akşamları ellerine kitaplarını alan ve en azından bir saat vakit geçiren insanlar ve onları görüp örnek alan genç kardeşlerimize ihtiyacımız var. Herkes dijital platformlarda dizi ve film izler oldu ama unutulmasın o dizilerin belki de yüzde sekseni kitaplardan uyarlanıyor. O yüzden çocuklarımıza bu alışkanlığı kazandırmak çok önemli. Ailesinin kitap okuduğunu görmeyen bir çocuğun kitap okuması mümkün değil o yüzden aile olarak bu alışkanlığı kazanmalıyız.
Değerli Çağatay Bey, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…
Çok teşekkür ederim. Bu hikâyenin biraz geçmişini anlatan ama farklı kahramanlara sahip bir kitabım daha var. En kısa zamanda çıkarmak istiyorum. Umarım onun için de bir röportaj yaparız. Sevgiler