Bizim Fethiye dışında bulunuşumuz üç ayı bulup gitti.
Yakınıyor muyuz, diye hemen soranlarınız da olacaktır.
Çok yakınmasak bile, hoşnut olduğumuz da söylenemez. Eşim konudan komşudan uzak kaldığı için daha bir sıkıntı çekiyor. Her ne kadar hısım akraba gelip gitmeleri oluyorsa da o bizim Fethiye’deki dost, arkadaş çevremiz ile olan içli dışlıoluşumuzun yerini tutamaz. O halimizle hiç de kıyaslanamaz. O yüzden, uzun uzun telefon konuşmalarıyla eksikliği gidermeye çalışıyor. O konuda iletişimin yetersizliği de bir başka sıkıntı kaynağımız olup çıkıyor. Özel internet bağlantımız var da durumu idare ediyoruz.
Beni soracak olursanız, o boyutta ben de sıkıntılıyım. Hem de çok.
Bir kere en başta zihniyet uyuşmalığımız var. İşittiğim, duyduğum sözlerin pekçoğu din, iman, inanç içerekli. Hareket tarzı deseniz, o boyut daha bir belirgin olarak aynı yönde. Öyle olunca da çoğu kez, ucundan, kıyısından; bazı zaman da dik ortasından, illaki o boyutla ilişkili konuşma içeriklerine girilmeden olmuyor. Tepki vermek istemeseniz bile, bir yere kadar istencinize egemen olabiliyorsunuz.
Sizin anlayacağınız, oturduğumuz, kalktığımız yer, sanırsınız ya cami dibi köşesi, ya da mescit içi gibi bir ortam oluyor.
Burada tanıştığımız, önde gelen kamu kuruluşu yazı işleri müdürü ile azıcık da olsa, sanat, edebiyat ağırlıklı konuşalım, diye, haberli, bazı da habersiz yanına uğruyorum. O yönde merakı da çalışmaları da var; biliyorum. Söyleşimizde, konuşma içeriği seyri, yine inaç eksenli yöne meyledip öyle sürecekmiş gibi olunca bende bir hareketlenme oluyor! Gözden kaçmayacak biçimde, sağıma, soluma bakınıverip “acaba ben mescite mi geldim” deyiveriyorum. Neden öyle dediğim oldukça açık olduğundan, önce müdür gülüyor; sonrasında da birlikte gülüşüveriyoruz.
Kendileri hoş, canayakın, bana göre genç bir arkadaş olurlar. Bugün EYT boyutunda başvuruda bulunsa emekli olabileceklerden biri konumunda.
Geleyim yazımın başlığına taşıdığım asıl içeriğine.
Bizim emekli olup çıktığımız işkolunda burada epey bir tanıdığım vardır. İçlerinden aynı yaş kuşağından olarak, aramızdan ayrılanlarımız, sizlere ömür, diyeceklerimizin sayısı hiç de az değildir. Buraya her gelişimizde de o boyutta eksilenlerimiz oluyor. Nitekim bu kez de oldu.
O meslektaşlarımızdan ayak üstü denk geldiklerimde var. Söyleşimizi ayaüstü yaparken, sözlerimizin içeriği artış gösterince, yakındaki bir kahveye kadar gidip iskemlelere çöküyoruz. Artık konuşup dile getirdiğimiz ne anılarımız oluyor bir bilseniz!
İşte onlardan biriydi. Bemim, 12 Eylül 1980 Askerî Yönetimi ile ilçe merkezimizden, en uzak yer olan, yüksek rakımlı, karlı dağın dibindeki şefliğimizde görevlendirildiğim yerde, önceki çalışanlardan biriyle denk geliverdik. Şimdiye değin kendisiyle hiçbir konuşmamız olmamıştı. Kendileri zamanın hızlı, atak ülkücü kesimden olduğu hep söylenir, öyle nitelenirdi. Görevlilerinin sayıları altıyı, yediyi bulan bir birim yerleşkesinde, öylesi birinin etki alanını bir düşünün. Hele köylü ile olan ilişkilerdeki ileri, öne çıkan hareketleri bir hesap edin.
O tür kişilerin her gün, her hafta, bulundukları çevrede, hır çıkaracakları hiç de öngörülemez olmasa gerek. Ogünlerde, hemen her kurumda, çalışanlar arasında, ilişkileri geren, işleri rayından çıkaranlar hep vardı. Gemi azıya alanlarımızın sayısı hiç de az değildi.
İşte o benim denk geldiğim kişi de öylesi biri olarak biliniyordu.
Bu kez, kayıtsız kalmayarak kendisine seslendim. O da dönüş yaptı. Konuşmuyor olsak da birbirimizi iyi tanıyoruz. Merkezden uzak, o görev yapılan yerde, sorunların aşılması amaçlı, zorunlu olarak görev değişimi yaptırtıldığımız ekiptendiler. Beni tanımamaları da söz konusu olamazdı. Ayaüstü söyleşiye durmuştuk. Baktık ki dile getirip anlatacak çok anımız var; bir yerde oturalım, çay içelim, dedik.
Öylelikle sözün omurgasını, belkemiğini kırıverdik. Ne anılar ama!
Silâh çekmeler, imüğe sarılmalar, tehditler… Say say bitmiyor.
Ben kısa kesmiş olayım; bu bizim ülkücü kökenli arkadaşımız, tutmuş, hoş bir harekette bulunmuş. Tunceli Komünist Belediye Başkanı’na, bizim ilçemize özgü hediye paketi hazırlatıp göndermiş. Ülkücü birinden hediyedir, diye, adını, adresini, telefonunu belirttiği bir dostane paket işte. Komünist Başkan’ı yücelten bir hareket, davranış olduğu oldukça açık.
Komünist Başkan da kayıtsız kalmayıp kendilerini aramış. Bayağı bir konuşuvermişler.
Bütün bunları niçin anlatıyorum? Değişim, dönüşümün hangi boyutlara vardığının örneğini vermek için…
Herkese iyi haftalar …