Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Tanrı Kompleksi” kitabıyla tanıdığımız “Demir BARLAS” var.
Merhabalar Demir Bey, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Ben, 1973 yılında Pakistan’ın Rawalpindi kentinde Türk-Moğol kökenli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Amerika Birleşik Devletleri’ne 1983 yılında göç ettim. 1995 yılında Cornell Üniversitesi’nden (Türkoloji bölümü) ve 2000 yılında UCLA Film Okulu’ndan (Senaryo Yazımı alanında Yüksek Lisans derecesi aldı) mezun oldum. ‘Tanrı Kompleksi‘ benim ilk romanım ve senaryo yazarlığı, gazetecilik, istatistik ve veri bilimi kariyerlerinden sonra kurguya geçişimi işaret ediyor. İlgi alanlarım arasında on sekizinci yüzyıl İngiliz edebiyatı, Türk askeri ve siyasi tarihi, kalkülüs, halter ve şiir bulunmaktadır. Lale Barlas ile evliyim ve önceki evliliğimden Mina ve Batuhan adında iki çocuğum var.
“Tanrı Kompleksi” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
“Tanrı Kompleksi” günümüzden 2000 yıl sonraki bir dünyada geçen bir bilim kurgu romanı. Bu dünyada herkes rüya görüyor; yani beyinlerinin daha gelişmiş kısımları kapatılarak sonsuza dek yaşamalarına olanak sağlayan bir sıvının içinde yüzüyorlar ve en temel zevklerinin gerçekleştiği sanal dünyaları deneyimliyorlar.
Bu teknoloji Jed Salt adındaki bir adam ve Marlo adındaki bir bilgisayar programı tarafından yaratılıyor. Jed öldükten sonra Marlo onu klonlamaya başlıyor. Kitap ise Jed’in 271. kez klonlandığı yerden başlıyor. Jed, tüm dünyanın sonsuza kadar uykuda kalacağını düşünse de birisi beklenmedik bir şekilde uyanıyor ve bu vesileyle Jed hızla dışarıdaki dünyanın hala canlı ve tehlikeli bir yer olduğunu keşfediyor.
Roman yazmanın en zor kısımlarından biri de olay örgüsünü oluşturabilmektir. Kurgusal bir roman yazmanın en zor yanları neler? Sizi en çok zorladı?
Roman yazmanın en zor kısmı, motivasyon ve ilhamdan bağımsız olarak, üretken kalabilmek. Duygular tek başına bir roman yazmayı sürdürebilmek için yeterli olamaz; kişi bu sürece profesyonelce yaklaşmalı ki böylelikle ruh hali, günlük yükümlülükler gibi etmenlerden bağımsız olarak yazmayı sürdürebilsin. Mesela benim inandırıcı bir şekilde yazabilmek için karakterlerimi ve yaşadıkları dünyayı anlamam iki yılımı aldı. Bir bilim kurgu/ fantastik yazarı yalnızca profesyonelce yazmakla değil, inşa ettiği dünyaları anlamakla da yükümlüdür. Eğer dünyanızı anlamaz ve burada tam anlamıyla yaşamazsanız, okuyucu da peşinizden gelmeyecektir.
Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?
Benim için yazmak kendimi şaşırtma sürecidir; tanımlama değil de keşfetme. Bilinçdışı bir şekilde hikayeler anlatan tarafımla derin bir bağ kurma egzersizidir. Hikayeler ve karakterler kendiliğinden ortaya çıkar: Yazmak, muhakeme yapan tarafımı bir yana bırakmak suretiyle, onlara yarattığım bir geçittir.
En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?
En çok okuduklarım arasında 16. ve 17. yüzyıl (özellikle Shakespeare ve Marlowe) ile 18. yüzyıl (özellikle Sterne, Richardson, Defoe, Johnson, Smolett, Elliot) İngiliz edebiyatı yer almakta. En sevdiğim yazar ise Tom Hardy ama Nabokov, Waugh ve Wodehouse’u da çok severim. Osmanlı, Selçuklular, Memlükler, Timurlular ve Göktürkler başta olmak üzere Türk siyasi ve askeri tarihine de büyük bir ilgim var ve çokça okurum. Fransızcada Flaubert ve Proust’u çok beğenirim. Ayrıca matematik ders kitaplarını da okurum; özellikle kalkülüs/analiz alanında olanları.
Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Eğer yazmaya başlarsanız ve kendinizi devam etmeye zorlarsanız, kısa zamanda kendi sesinizi keşfedersiniz. Yazmak için herhangi bir hazırlık süreci yok. Sadece eylemin kendisi var.
Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?
Ben Türk değilim; aslına bakarsanız Pakistan kökenli bir Amerikalıyım ve 9 yaşımdan beri Amerika’da yaşıyorum. Ama Türkiye’ye ve tarihine olan merakımdan ötürü Cornell Üniversitesi’nde okurken Türkçe öğrendim ve son bir senedir de Türkiye’deyim. Bu sebeple bu soruya benim cevap vermem belki biraz zor olabilir ama gençlerin sürekli kitap okuduğunu görüyorum, hatta Amerika’da gördüğümden daha çok. Bu da beni umutlandırıyor.
Değerli Demir Bey, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…