YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Kara Gergedan ve Modern Soslu Postmodern Makarna” kitaplarıyla tanıdığımız “Turhan YILDIRIM” var.
Merhabalar Turhan Bey, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Çeşitli dergiler ve dijital mecralarda öykülerim yayımlandıktan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı “Edebiyat Eserlerini Destekleme Projesi” kapsamında ilk öykü kitabım Kara Gergedan Edebiyatist Yayınları tarafından Ağustos 2021 tarihinde yayımlandı. Mayıs 2023 tarihindeyse ikinci öykü kitabım Modern Soslu Postmodern Makarna İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Ayrıca çeşitli antolojilerde yer almış öykülerim de bulunmaktadır. Üç yılı aşkın bir süredir YouTube kanalımda edebiyat üzerine videolar çekiyorum. Kanalımda üç yüzün üzerinde video yer alıyor. Beş yılı aşkın bir süredir 1000Kitap sitesinde moderatörlük, dijital olarak yayımlanan Martı Dergisi’nde de editörlük görevini üstleniyorum.
“Modern Soslu Postmodern Makarna” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
Kitabıma ismini veren öykünün nitelediği gibi postmodern öykülerin modernist anlatımla buluşmasının eseridir Modern Soslu Postmodern Makarna. İki ayrı bölümden meydana gelen, Oda Müziği kısmında yer alan 11 küçürek öyküyle birlikte toplamda 27 öykü bulunuyor 96 sayfalık kitabımda. Öykülere başlamadan önce girişte okuru “Ben İmparator Haydutyus, gündüz düşlerimden kalbini ve beynini sakın ey okur,” cümlesi karşılıyor. Bu sözcük esasen okurun nasıl bir kitapla karşılaşacağını gösteriyor. Biçimci-Kent, Duygusal ve Tarihi-Toplumsal olarak üç ayrı kanaldan yazdığım öyküler, beşerli halde 1, 2, 3 şeklinde sıralanıyor ve bu sıralama döngüsel olarak devam ediyor. İlk bölümün son öyküsü olan “Alayına Öykü” ise tüm bu öykülerle metinlerarası ilişki halinde bir metin. Üstkurmaca, metinlerarasılık, bilinç akışı tekniği, lipogram, büyülü gerçekçilik, çoklu anlatıcı, ikinci şahıs anlatıcı gibi pek çok farklı teknik öykülerimde yer alıyor. Bu kadar farklı teknik ve anlatım biçimlerinin bulunduğu bir öykü kitabı için sadece yazarı olarak değil bir okur olarak da “farklı bir kitap” ifadesini rahatlıkla kullanabilirim.
Yazdığınız metinlerin öykü olması bilinçli bir tercih mi? Başka türlerde de yazıyor musunuz?
Ben kendimi yıllardır öykücü olarak tanımlıyorum. Çoksesli zihnimi en iyi ifade ettiğim türün öykü olduğunu düşünüyorum. Bunun yanı sıra aynı zamanda roman ve şiir dosyası çalışmalarım da mevcut. Ama şunu iyi biliyorum ki hangi türde kalem oynatırsam oynatayım asıl öne çıkacağım tür öykü olacaktır.
Yazdığınız metnin bitmiş olduğunu nasıl anlıyorsunuz? Kendi kendinizle hesaplaşırken göz önünde bulundurduğunuz kıstaslar nelerdir?
Kaleme aldığım bir öyküye son noktayı koyduğumda benim açımdan bitmiş oluyor. Çünkü yazarken cümleleri sesli olarak defalarca okuyup düzeltmesini o an yapıyorum. Metin sonlandığında olabildiğince akışkan ve pürüzsüz bir hâle kavuşuyor. Tabii ki dosyayı yayınevine göndermeden önce -yabancılaşma aşamasını geçtiğim- metinlere tekrar bakıp son pürüzlerini de giderip düzeltmelerini yapıyorum.
Bakıldığında bir dünya var ve o dünyanın içinde milyonlarca insan da… Buna da Edebiyat adı veriliyor. Ama sorulduğunda da hayal deniliyor. Edebiyat gerçekten nerede yaşanıyor?
Edebiyat yaşamın salt gerçekliği içinde var olup kurmaca dünyasında kendi gerçekliğini yaratıyor. Kaleme aldığımız metinlerde saf gerçeklikten beslenip yeni bir gerçeklik kuruyoruz. Metinlerimizde realiteyi ne kadar kırarsak kıralım oluşturduğumuz kurgu evreni de sonuç olarak kendine has bir gerçekliği içeriyor.
“Dijitalleşmenin “edebiyata” etkisi nedir? İyi ve kötü yanlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”
E-kitap ve e-dergiler hayatımıza bir süredir çok daha fazla girmeye başladılar. E-kitap okuyucuların yaygınlaşması, daha çok yayınevinin dijital kitap yayımlamaya başlaması ve sesli kitap uygulamaları geçmişe göre hayatımızda çok daha fazla yer kaplıyor. Bunu hızlı bir yaşam süren ve büyük şehirlerde çalışan okurlar daha çok kullanıyor. Yani kısacası dijitalleşmenin etkisi gelecek dönemde daha da artacak. Basılı kitabın hep var olacağını biliyoruz. Ama hem ekonomik hem de yaşamın artan sürati nedeniyle önümüzdeki süreçte dijitale kaymanın giderek hızlanacağını düşünüyorum. Şu an içi “iyi” ya da “kötü” kavramlarından çok bu durumu gözlemlemeyi ve aynı zamanda bir dijital içerik üretici olarak da gelişmeleri dikkatlice takip etmeyi sürdürüyorum.
Yazmak ve okumak dışında vaktinizi nasıl geçirirsiniz?
Olabildiğince çeşitli sanat dallarının içinde kalarak geçirmeye çalışıyorum. Sinema, tiyatro ve sergiler gibi sanat faaliyetlerinin kalemimi keskinleştirdiğini düşünüyorum. Bunun haricinde kimi zaman moderatör, kimi zaman da katılımcı olarak edebiyat söyleşilerine dâhil oluyorum. YouTube kanalımda her hafta bir video çekmeye çalışıyorum. Bunlar bazen çeşitli konularda edebiyat sohbeti, bazen de detaylı kitap incelemelerinden oluşuyor. Ayrıca başta Martı Dergisi olmak üzere çeşitli dijital ve basılı dergilere incelemeler yazıyorum.
En son okuduğunuz kitap nedir? Fethiye Haber okurlarına tavsiye edebileceğiniz kitap ya da kitaplar var mıdır?
Son olarak İthaki Yayınları’ndan Mayıs başında çıkan Uğur Deveci’nin ikinci romanı Buzdan Top’u okuyorum. Hacimli bir roman olmasına rağmen gayet akıcı bir eser. Özellikle anlatılan kurmaca olaylarla ülkemizin 80’li ve 90’lı yıllarına dönemsel olarak da ışık tutabilen güzel bir yapıt olduğunu söyleyebilirim. Okurlararınıza kitabımda yer alan bir paragrafla cevap verip öneride bulunmak istiyorum:
“Geçmiş Kitaplar Mezarlığı’na kanat çırptı güvercin. Nice unutulmuş esere gagasını sürüp verdi sevgisini. Sayfalarını çevirip cümleler arasında raks etti. Kimsenin görüp bilmediği gizli cevherlere ulaştı. Savanalarda çılgınlar gibi Afrika Dansı yaptı tek başına. Uzaktan akrabası İshak gibi öttü tekinsizce. Yaralısın diye arkasından bağırdı birileri. Canistan’ın yarım kalan serüveninde buldu kendini. Buzul Çağın Virüsü bulaşmış fırından taze çıkmış ekmek sıcağı ruhuna. Eylembilim yeniden hareket getirdi kanatlarına, üzerinden özgürce uçtun meydanların. Kıran Resimleri önünde gözlerindeki pınarlar kuruyana kadar ağladın. Altın kafeste ölümü bekleyen Kılları Yolunmuş Maymun çaresizliğine kapıldın. Neyse ki göçüp geldin mezarlıktan. Şimdi Kara Gergedan’ın sayfalarında martılarla dans edip kargalarla resital verebilir, akbabalarla yaşamın kısalığı üzerine tartışıp kartallara barış söylevi çekebilirsin.”
Değerli Turhan Bey, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…