YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta Türkiye’nin en genç fantastik yazarı “Affetmek Yetmez” kitabıyla tanıdığımız “Derya AYDIN” var.
Merhabalar Derya Hanım, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Merhaba, değerli köşenizde kitabıma ve bana yer verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Affetmek Yetmez ilk kitabım, yakın zamanda devamı olan ikinci kitabım okurlarla buluşacak. Eskişehir doğumluyum, İnsan Kaynakları mezunuyum. Aynı zamanda Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümünden Yüksek Lisans mezunuyum.
Yazmayı, okumayı, insanlarla doğru iletişim kurmayı ve hayatı gözlemlemeyi seviyorum, bazen çok ufak görünen basit olayların iç dünyasını hep merak ettiğim için hayal gücüm oldukça geniş diye düşünüyorum.
Uzun saatler bilgisayar başında oturmak tüm öğrenciler, bilgisayar başında mesleğini sergileyen bireyler ve yazarlar için sağlık yönünden oldukça zor bir süreç. Bu nedenle önce tenis sonra da pilates hayatımın büyük bölümünü kaplamaktadır. Bu durum hem gönüllü olarak bir tercih hem de saatlerce yazı yazmanın telafisi gibi algılanabilir.
“Affetmek Yetmez” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
Roman türünde olan kitabım; bir genç kızın anne ve babasının ayrı olması sonucunda hayata karşı duruşunu, tutumunu, hatalarını, umutlarını ve yaşadıklarını günlük olarak okurla buluşturuyor. Gençlerin, anne babaların, öğretmenlerin hatta psikologların bile okumasını tavsiye eden çok sayıda yorum ve paylaşımla karşılaştım. Bu yeni bir yazar olarak çok güzel bir duygu, inanın kelimelerle tarifi zor. Mektup şeklinde de yorumlar aldım ve bir kısmının Affetmek Yetmez’in ikinci baskısında yer almasını istiyorum.
Kitabınız roman türü içinde yer alıyor. Roman yazmanın zorlukları nelerdir? Bu konuda en çok nerede zorlandınız?
Roman yazmanın zorlukları tamamen hayal gücü ile yazılıyorsa biraz daha kolay olmalı. Gerçek bir hikâyenin yazıya aktarılması durumu ise yazar ve hikâye açısından zor bir durum. Bir olaya, kişilere ve sonuçlara bağlı kalmak demek, yazarın belirli kalıpların dışına çıkamaması demektir. Olay belli, gelişme belli ve sonuç aynı şekilde. Tabi tasvirler, yazıya aktarılması, olaylar ve olgular elbette yazarın yeteneği doğrultusunda şekillenmektedir.
Ben gerçek bir olay ile hayal gücünün birleşmesinden oluşan bir kitap yazdım. Yazmayı çok seviyorum, uykusuz kalmak haricinde çok zorlanmadım. Hatta bilgisayar başında oturduğum saatlerde dinleniyorum diyebilirim. Tabi en önemli etken zaman ve bu belki de bu durum tüm kitaplar ve türleri için geçerlidir, ‘yazmak için bol zaman ayırmalısınız’. Bir gün yazıp haftalarca uzaklaşamazsınız örneğin. Konular ve hayal gücünüz sizden, siz de onlardan ayrı kalmamalısınız. Yorgun ve yoğun bir gününüzde de olsanız yazmalısınız.
“…Babanızla zaman geçiremediğinizi düşünün ve annenizin sizi hiç tanımadığını… ” Cümleyi okurken dahi insan hüzünleniyor. Bunları kaleme alırken olaylara kurgusal pencereden mi baktınız yoksa yaşanmış gerçekler mi?
Kesinlikle insanları etkileyen bir cümle. Aile yaşamı ve önemi bireylerin hayata adım attıkları andan itibaren başlayan ve hiç bitmeyen bir serüven. Ailesini kimse seçemiyor, hangi ülkede, hangi kültürde ve hangi dilde olursa olsun anne ve baba her çocuk için büyük önem arz ediyor.
Bir nevi karakterilerin şekillenmesinde büyük payı olduğunu düşünüyorum. Her birey biraz annesinden ve biraz da babasından izler taşır gibi… Rol modellerimiz olan ailemizin bize sunduğu doğrular ve hatalar yaşamımıza yansıyor. Gerçek bir hikâye romanım ama hayal gücü ile geliştirme ve genişletebilme imkânına sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Beni en çok etkileyen okurların ‘kendimden bir şey buldum’ cümlesi oluyor genellikle.
Bu yorumları ve mesajları hatıra olarak saklıyorum. Yani yazılan birçok roman, gerçek de olsa hayal gücü ile de yazılmış olsa, birçok insanın yaşamından izler taşımakta. Belki birebir aynı olaylar değil lakin okur ile bütünleşebilmesi ve kalbine dokunabilmesi çok değerli bir hazine herkes için.
En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?
Master döneminde oldukça fazla iletişim, markalaşma, reklâmcılık ile ilgili kitaplar okuduğum için iletişim ve ayrıca kişisel gelişim kitapları çok ilgimi çekiyor. Roman okumayı da çok seviyorum. Çok kitap okuyan arkadaşlarımdan tavsiye üzerine kitaplar da alıyorum. İkinci romanımdan sonra sırayı alan, şu an yazmakta olduğum kişisel gelişim kitabım için de hala bu türde kitaplara öncelik veriyorum.
Kendi ülkemizden örnek verecek olursak ben birçok değerli yazarın en azından bir kitabını okumaya çaba gösteriyorum. Ahmet Ümit’in neredeyse tüm kitaplarını okudum, Doğan Cüceloğlu’nun ve Gülseren Budayıcıoğlu’nun tüm kitaplarını okudum. Üçü de birbirinden farklı türde yazan değerli yazarlarımız fakat hani bir tanesini söylesem diğerini unutursam düşüncesiyle dikkatli cevaplamak istediğim için birçok yazarımızın en az bir kitabını okumaya çalışıyorum diyebilirim.
Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması ge rektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Yazmak kesinlikle cesaret işidir. İnsanlar yazabilir, şiir, hikâye, roman lakin en çok zorlanılan durum bu öğrencilik yıllarında karşı tarafın gülme endişesi olabilir. Bunu gençler açısından söylüyorum. Ya yazdıklarıma gülerlerse, ya beğenilmezse… Gözlemlediğim ve birkaç defa da karşılaştığım bir durum. Şiirlerini oku dediğim arkadaşlarım oldu en büyük endişeleri ya gülerlerse korkusuydu.
Yazmak isteyen herkes yazmalı, gülmek isteyen gülsün. Yazı çok değerli! Bunun değeri de ölçülemez. Ben bir yetenek olduğunu düşünüyorum, kitabım ilk çıktığında bir programda bu soru olarak gelmişti. Yazmak yetenek mi öğrenilebilir mi diye. O zaman çok kararsız kaldığım bir soruydu. Günlerce düşündüm, öğrenilebilir belki diye.
Yazmak yetenektir ama geliştirilebilen, daha iyiye gidebilen… Öğrenilebilir mi? Sanmıyorum. Yetenek varsa geliştirilebilir diye düşünüyorum.
Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?
Okuma oranlarının düşük olduğuna inanıyorum. Okumak disiplin ister. Gerçek bir disiplin. Birey demeli ki, günde 50 sayfa okumalıyım. Hesaplamalı, bir kitap kaç günde bitmeli, ardından hangi kitap alınmalı? Pandemi sürecinden çıkıldı ya da çaba gösteriliyor çünkü belirsiz bir süreç hala. Gençlerin sosyal medya kullanma oranı her geçen gün artıyor. Bu öznel görüşüm, bu durum kitap okuma oranını azaltan en tehlikeli etken. Herkes kullanıyor artık sosyal medyayı, sanal olarak da sosyalleştiğine inanıyor ve tüm yaş gruplarının elinde sürekli telefon… Zamanın büyük bölümünü kapsayan ve insanların hayatında taht kuran sosyal medya amaçsız ve hedefsiz kullanıldığında ise psikolojik sorunlara kadar yol açabiliyor.
Değerli Derya Hanım, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…
Sorularınız da sizler kadar değerli ve özenli, bana sayfanızda yer verdiğiniz ve güzel dilekleriniz için çok teşekkür ediyorum.