YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR, KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Horoz Şekeri” kitabıyla tanıdığımız ” Melahat SEVİNÇ” var.
Merhabalar Melahat Hanım, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Merhabalar Hakan Bey. Röportaj teklifiniz için çok teşekkür ederim öncelikle. Manisa’nın Turgutlu ilçesinde doğup büyüdüm. Uşak üniversitesi Türkçe öğretmenliği mezunuyum. 2013 ten beri öğretmenlik yapıyorum. Branşımın getirdiği bir avantaj mıdır bilemiyorum ama kitap okumayı hep sevmişimdir. Ayrıca resim yapmayı da çok seviyorum. Ara ara kitap yazarken tıkandığım olur ve resim yapmak imdadıma yetişir. Bir nevi terapi gibi.
“Horoz Şekeri” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
Kitap ilk bakıldığında çocuk kitabı gibi dursa da daha çok yetişkinlere ithafen yazıldı. Kitabın baş kahramanı, mevsimlik işçi çocuğu olan beş yaşındaki Melek’in 90lı yıllarda başından geçen olayları anlatır. O yıllarda çoğu kırsal kesimde çalışan, geçimini mevsimlik işlerle idame ettirenler bilir ki sosyal ve ekonomik koşullar aile içindeki bireylerin psikolojisini birebir etkiler. Melek’in ailesi geçim derdinden çocuklarının derdine odaklanamadığı için çocuğun giderek yalnızlaşıp taşlarla konuşması ve içine kapanması, okul ortamında aradığı arkadaş ortamını bulamamasını görebiliyoruz. Melek’in babası Cihan da ön plandadır. İşsizlik sorunları bir yandan kendi varoluş sancısı bir yandan kendini kaybeden ve bulmaya çalışan bir genç baba. Eşi ile aralarındaki boşluk git gide arttığı için eşi Elif çareyi gitmekte buluyor. Kitabın sonunda kızını da alıp daha iyi bir hayat için eşini terk ediyor. Cihan kızının taşları ile baş başa kalıyor. Burada bağrına taş basan cihan aslında kendi vicdanı ile yüzleşiyor.
Roman yazmanın en zor yanlarından bir tanesi de olayları kurgulama aşamasıdır. Sizin romanınız tamamen kurgu mu yoksa bir yaşanmışlık derecesi var mı?
Tamamen kurgu diyemem elbette yaşanmışlıklar da var. Ben de Melek gibi işçi bir ailenin çocuğuyum. Ve kendi çocukluğumdan esinlendim. Yarı kurgu yarı gerçek diyebilirim
“Horoz Şekeri” kitabınızı yazma düşüncesi nasıl ortaya çıktı?
Hep hayalimde yazar olmak vardı. Bir gün üreten olacağım diye kendi kendime olumlamalar yapardım. Ama ilk kitabım kendimden esinleneceğim bir kitap olacaktı. Yani çocukluğumdan beri vardı bu düşünce, sadece zamanı vardı ve zamanı gelince ister istemez üretiyorsunuz.
Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?
Yazmak benim için terapi demek. Kendi kendime iyileştiğim bir terapi. Sorunlarımın üstesinden yazarak geliyorum. Hepimizin gerek günlük hayatta gerek geçmişle hesaplaşmaları vardır. Sorunların beynime sızamadığı tek yer yazmak.
En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?
Daha çok felsefe odaklı ve psikolojik kitaplar ilgimi çeker. Olay ağırlıklı kitapları okumayı pek tercih etmiyorum. Analiz yapmayı seviyorum okuduğum yerlerin altını çizip kendi düşüncelerimi de yazıyorum bu bir nevi yazarla dertleşiyormuşum hissi uyandırır bende. Benim üslubu en çok hoşuma giden yazar Marcel Proust. Onun dışında Dostoyevski, James Joyce, Sartre, Umberto Eco, İrvin Yalom gibi yazarları takip ediyorum
“Dijitalleşmenin “edebiyata” etkisi nedir? İyi ve kötü yanlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Yeni nesile kitap okutmak gerçekten zor. Mesleğim gereği çocukları birebir gözlemleyebiliyorum. Kitap okuma saatleri yapsak da çocuğun sıkıldığını görüyorum. Bu gençlerde daha vahim bir hal almış durumda. Sesli kitap ve elektronik kitap olayı belki daha yaygınlaşmamış olsa da ileride bu tar z uygulamalara ilgi artacaktır diye umut ediyorum. Ve sıcak bakıyorum açıkçası.
Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Okusunlar bol bol okusunlar. Yazmak için yaratıcı bir beyin lazım. Yaratıcı düşünmek içinse farklı tarzda kitaplar okuyup beslenmeleri lazım. Zamanla zaten kendiliğinden doğacaktır yazma isteği.
Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?
Ülkemizde okuma oranları oldukça düşük. Bir eğitimci olarak üzülerek belirtmeliyim ki toplum olarak üşengeciz. Her şeye zamanımız var fakat konu kitap okumaya gelince bahaneler hazır. Velilerime de hep söylerim çocuklara bu alışkanlık küçük yaşta verilmeli ve anne babayı rol model alan çocuk ilk olarak anne ve babasında gördüklerini taklit eder. Akşamları anne dizi izliyor baba maç izliyor. Çocuk da kitap okumak varken tv izlemeyi tercih ediyor haliyle. Evde de ailece düzenli okuma saatleri yapılmalı. Çocuk yaştaki alışkanlık ileride de devam edecektir.
Değerli Melahat Hanım, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle
Çok teşekkür ederim. Buradan duyurmuş olayım; ikinci kitabım yazma aşamasında. İkinci kitabım çıktığında da yeniden sohbet edebilme fırsatımız olur umarım. İçindeki çocuğu öldürmeyenlere selam olsun! Sevgiler.