YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Profesyonel Öğretmenliğe Doğru, Türkiye’nin Eğitim Çıkmazı, Öğretmenliğe Dair Filmler ve Öğretmenler, Hayallerindeki Eğitim Fakültesi, Eğitim Ateşi, Eğitim Terörü, Biyoloji ve Teknoloji Terörü, Sosyal Genetik Terörü” kitaplarıyla tanıdığımız “Prof. Dr. Mustafa Zülküf Altan” var.
Merhabalar Mustafa Bey, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Ben teşekkür ederim, ilginize. Öğretmen eğitimcisi bir öğretim üyesi, okuma ve öğrenme arsızı, tutkulu bir konuşmacı ve kendi doğrularını, farkındalık oluşturması için yazan, seyahat, güzel yemek, klasik müzik ve spor düşkünü biriyim. Yüzden fazla yayımlanmış makalem ve Profesyonel Öğretmenliğe Doğru, Türkiye’nin Eğitim Çıkmazı, Öğretmenliğe Dair Filmler ve Öğretmenler, Hayallerindeki Eğitim Fakültesi, Eğitim Ateşi adlı kitaplarım bulunmaktadır.
“Sosyal Genetik Terörü” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
Sosyal Genetik Terörü adlı kitabım üç kitaptan oluşan Terör Her Yerde adlı serinin son kitabıdır. Serinin diğer kitapları Eğitim Terörü, Biyoloji ve Teknoloji Terörü adlı kitaplardır. Terörü “İnsana ve insanlığa yapılmış hemen her kötülük birer terördür” diye tanımlayarak yola çıkıyorum. Eğitim Terörü adlı kitapta kanıksanan ve insanlığı tek tipleştiren IQ ve sonucunda oluşturulan merkezi testlere dayalı sol beyin odaklı eğitim sistemlerinin insana ve insanlığa yaşattığı terörü; Biyoloji ve Teknoloji Terörü adlı kitapta akıllarda oluşup, kalplerde pişmeyen ( son salgında ortaya çıkarılan virüste olduğu gibi) ve adeta insanlığın sonunu getirecek hemen her konunun bilim ve teknoloji adı altında insana yaşattığı terörü; Sosyal Genetik Terörü adlı serinin son kitabında; sosyal genetiği, insanı insan yapan biyolojik özelliklerin haricindeki hemen her şey olarak tanımlıyorum. Bu genetiğin kan odaklı biyolojik genetikten çok daha önemli olduğunu vurguluyorum. Özellikle de hemen her şeyin altüst olduğu günümüz toplumunda. Ne yiyor ne içiyorsunuz? Kimlerle konuşuyorsunuz? Neler okuyorsunuz veya okumuyorsunuz? Ne izliyorsunuz? Nerede ve nasıl yaşıyorsunuz? Dünyaya bakışınız nedir? Etik, vicdan, dürüstlük, merhamet, hoşgörü, estetik, sevgi ve paylaşmak gibi değerler sizin için ne ifade ediyor? Günümüzde yaşanan pek çok sorunun kaynağını yukarıda belirttiğim değerlerin eksikliğinden veya yeterince nitelikli olmamasından kaynaklandığını düşündüğümden, sosyal genetiğin önemini vurguluyorum. Sosyal genetiğin bozulması veya bozuk olması da sosyal barışın bozulmasına veya bozuk olmasına neden olmaktadır. Bu durum da yaşanılan toplumlara yaşarken cehennemi tattırmaktadır.
Toplumların ayakta durması, sosyal genetiklerinin sağlamlığına ve çağın gereklerine uygunluğuna bağlıdır. Kitapta hem sosyal genetiği bozan terör türlerine hem de bozulan sosyal genetiklerden dolayı ortaya çıkan terör türlerine kitabın kapsamı elverdiğince değinip farkındalık oluşturmak istiyorum. Açıkçası serinin her üç kitabında da okurları roman tadında bir bilgi ve farkındalık bombardımanı bekliyor.
“Dijitalleşmenin “edebiyata” etkisi nedir? İyi ve kötü yanlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Bu konu aslında kitapların içeriği ile de alakalı. İnsan odaklı olmayan ve insanlığın yararına olmayan teknolojiye hayır diyorum. Dijitalleşmeyi de bu kapsamda değerlendiriyorum. Dijitalin peşine körü körüne takınılmasının üstüne bir de bu teknolojilerin vicdansız, merhametsiz, eğitimsiz, erdemsiz insanlar tarafından kullanılmasının insanlığın sonunu getireceğini düşünüyorum. Böyle giderse, insanlığın Neandertal insandan bu tarafa geliştirdiği okuma ve yazma nöronların bir jenerasyon sonra yok olacağını öngörüyorum.
Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?
Zaman içinde içimde biriken ve beynimde fırtınalar estiren konuları kendi penceremden insanlarla paylaşmak arzusu. Hemen hiçbir makalemin buna kitaplarımda dahil, içeriklerinin benden önce Türkiye içeriğinde benzeri yoktur. Hep özgün ve kendi doğrularımı, bildiklerimi yazan biriyim. Mevla’nın hocası Şems’in dediği gibi yapmadığımı, içselleştirmediğimi, uygulamadığımı asla söylemem ve yazmam.
Dolunca zaten fikirler kendiliğinden ortaya çıkıyor ve bunları paylaşmak benimle birlikte yok olmamalarını istiyorum. Benim yazdıkların bir tür araştırmacı yazarlık. Günceli yakalamayı ve farkındalık oluşturma amaçlı. Yani son zamanların modası “içi boş, sabun köpüğü” niteliğinde ve asla gerçekçi olmayan sözde “kişisel gelişim” kitapları içerikleri değil yazdıklarım.
İyi fikirler, yazma sürecinde ve yalnız olduğum zamanlar daha çok ortaya çıkıyor. Noktalar virgüller hakkında genelde pek endişelenmiyorum. Zaten endişelenirseniz asla böylesine bilgi yoğun fikirler ortaya çıkmaz ve yazamazsınız.
En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?
Çalışma alanımla ilgi düzenli okurum ayrıca okuma ve öğrenme arsızı biri olarak tarihten biyografiye, edebiyattan sanata, bilimden modaya, spordan mutfak kültürüne ve seyahate dair çok geniş bir ilgi alanım var. Bu alanlarda çok ciddi okumalar yaparım. Yabancı dil (ler) bilmem de eserleri kaynaklarından okumamı sağlıyor. Örneğin çalışma alanım olmamasına rağmen 1990’dan beri çok ciddi manada genetik okurum. Tek bir alana özgü asla okumadım, çocukluğumdan beri. Bu derinlik çok farklı alanlarda yazabilmemi sağlıyor.
Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Cesaret önemli ancak dolmak hepsinden daha önemli diyorum. “Hamdım, piştim, yandım” misali. Dolunca kendiliğinden çıkıyor ortaya. Çok görmelerini yani gezmelerini ve okumalarını tavsiye ederim. Bu da yaratıcı düşünmelerini, eleştirel bakabilmelerini ve vizyoner bir dünya görüşüne sahip olmalarını sağlar.
Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?
Eğitim sistemimiz maalesef öğrenmenin zevkini ve onurunu tattırmıyor insanımıza. O yüzden okuma bir işkence gibi geliyor gençlere. Medyada gördüklerini ve duyduklarını okuyorlar. Yani “vagona” takılıyorlar. Demin de değindiğim gibi genelde medyada göründüğü için popüler olmuş ama içi gerçekten boş “sabun köpüğü” niteliğindeki sözde roman ve kişisel gelişim kitaplarını okumayı, okumak sanmaları üzüyor beni. Bu da özgün düşünmeyi engelliyor. Sıradan herkes gibi oluyorlar.
Değerli Mustafa Bey, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…
Ben teşekkür ederim. Okuyucularınızın büyük resmi görmesi için Terör Her Yerde adlı serinin her üç kitabını da okumalarını ve düşüncelerini kitapta yer alan mail adresi yoluyla benimle paylaşmalarını diliyorum.