YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Azra’nın Nefes’e Kavuşması” kitabı ve birçok kolektif çalışmanın içinde yazar olarak yer alan “Sümeyra Ağaoğlu” var.
Merhabalar Sümeyra Hanım, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Merhabalar Hakan Bey, nazik söyleşi davetiniz ben size teşekkür ederim. Kendimden bahsedecek olursam 1981 yılında İzmir’in Torbalı ilçesinde doğdum. Aslen de Torbalı’nın yerlisiyim diyebilirim. İlk orta ve lise öğrenimimi de Torbalı’da tamamladım. A.Ü Sağlık Kurumları İşletmeciliği bölümünden mezun oldum. On üç yıldır sağlık sektöründe bir kamu kuruluşunda görev yapıyorum. İlgi alanlarıma gelecek olursak çocukluğumdan bu yana hayalini kurduğum çocuk kitabı yazma arzum hep benimleydi diyebilirim. Çocuklarla olan iletişimimin her zaman çok iyi olması zaman içerisinde çocuk kitaplarına olan ilgimi de fazlasıyla arttırdı. Bu hayalimi gerçekleştirmek için çıktığım bu yolda geçtiğimiz yıl “Felsefi Bakış Açısıyla Çocuk Kitabı Yazma Atölyesi”ne katılmamla yazan kişi olma yolundaki yolculuğum start aldı diyebilirim.
“Azra’nın Nefes’e Kavuşması”” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
“Azra’nın Nefes’e Kavuşması” ilk bireysel öykü kitabım olmasının yanı sıra, bende çok ayrı bir yere sahip çok özel bir kitap. Bir kitap bir hayatı değiştirebilir düşüncesiyle çıktığım yolda sma hastası olan minik Azra Güngör ve ailesinin verdiği mücadeleye bir nebzede olsa yazarak katkıda bulunmak, bir çocuğun nefesine nefes olmak, sma hastası olan çocukların verdiği yaşam savaşına toplumsal duyarlılık oluşturmak adına Sosyal Sorumluluk Projesi kapsamında yayımlanmış olması benim için çok onore edici bir durum oldu. Kitabımın satışından elde edilen tüm gelir Azra’nın valilik izinli kampanyasına bağışlandı.
Kitabımda, bir çocuğun kardeşi doğduğunda kendi dünyasında yaşadığı duyguları yine bir çocuğun gözünden anlatırken aynı zamanda kardeş beklentisi, kardeş haberi alma, kardeşle tanışma ve kardeşe alışma süreçlerini de çocukça duygularla minik okuyuculara aktarıyorum. Bir aileye yeni bir kardeş katıldığında çocukların ve ailelerinin de yaşıyor olduğu benzer sıkıntıları konu alarak yaşadıkları bu sancılı geçişi kolaylaştırmaya çalıştığım çok keyifli bir yazma süreci oldu benim için.
Birçok kolektif eserin içinde yazar olarak öyküleriniz var. Öyküleriniz daha çok kurmaca mı yoksa gerçek hayata mı dayanıyor?
Evet, farklı seçki öykü kitaplarında ikisi yetişkin, ikisi çocuk olmak üzere toplamda dört öyküm yayımlandı. Ayrıca kolektif kitaplarda yer alan öykülerimin yazar telif geliri Lösemi’li Çocuklara ve Darüşşafaka Vakfı’na bağışlandı. Yazarak insan hayatına dokunmak benim için çok kıymetli. Sorunuzun ikinci bölümüne gelecek olursam hem yaşanmışlık hem de kurmaca karması diyebilirim. Çocuklar için yazdığım “Sen Hiç Kar Gördün mü”? ve “Paylaşmak Ne Güzel” adlı öykülerimi çocukluğumdan esinlenerek ve yedi yaşındaki oğlumla yaşanmışlıklarımdan yola çıkarak kaleme aldım. Kendi çocukluğuma ve çocuklarıma bıraktığım en güzel hikayelerim onlar benim. “Çürük Hayat ve Uyanış” adlı yetişkin öykülerime değinecek olursam içinde yaşamakta olduğumuz dünyadan çokta uzak olmayan, yaratmış olduğum hayali kahramanların gerçek dünyaya ait bir varlıkmış gibi canlanması ve kurmacaya dahil olması, yazarak inşa ettiğim dünyadaki var olanı değiştirerek gerçekliği bozduğum kurmaca hayatlara dayanıyorlar. Yaratıldığımız günden itibaren bilinçaltımıza kaydettiğimiz insanoğlunun bütün yaşadıklarını hayal gücümüzü kullanarak bugüne taşıyoruz aslında. Yazdığım kurmaca öyküler zihnimin mahsulü olsa da gerçek hayatla da yakından ilişkisi var.
Öyküleriniz içinde en beğendiğiniz, sizin için yeri ayrı olan hikâyeniz hangisi ve o öykünün özel olmasının sebebini paylaşır mısınız?
Yazarak ürettiğim her öykü benim için çok kıymetli benim için biricik. Hayatıma bıraktığım, ben olmasam da varlığımı sürdürmeye devam edecek izler olarak kalacaklar. Sizde takdir edersiniz ki hepsinin yeri elbette bende ayrı. En son yayımlanan Kalem İzleri seçki öykü kitabında yer alan “Uyanış” adlı öykümü uzun zaman önce kaleme almıştım. İnsan olarak değişken ve dönüşken varlıklarız. Yazma sürecimde hayatın kendisinin bir oyun olduğunu ve bu oyunun yönetmeni de başrol oyuncusu da ben olduğumun idrakini yaşadım. Düşüncelerimle sınırlandırdığım zihnimi her oynattığım kalem iziyle değiştirebileceğimi gördüm. Özetleyecek olursam hayat yolculuğunda her insanın kendi hikayesindeki rolünde kendini bulması ve özünde var olan saf bilince ulaşması için düşünce biçiminin değiştirilmesi gerektiğini ve kendi gerçekliğimize uyanmanın insani bir sorumluluk olduğu inancındayım. Uyanış adlı öykümde yarattığım kurmaca dünyada kahramanın duygu ve düşünceleriyle okuyucuların gönül pansiyonlarında misafir olmayı ve ruhlarında iz bırakmayı diliyorum.
Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?
Yazmakla ilgili her kişi elbette yazıyı farklı şekillerde tarif edecektir. Benim dünyamdaki tarifi, kendi özgürlüğümle ve kalemimle baş başa kalarak içimde sıkışan duygularımdan azat oluyorum. Bilgisayarımın başına yazmak için oturduğum da bana ait olmayan bütün sesleri kısıp ruhumun sesine kulak vererek yeni düşünceleri açığa çıkartıyorum. Var olan düzeni bozarak kurmaca hayatlara ışık tutuyor karanlıkta kalan gölge taraflarımı da aydınlatıyorum. Sustuğum sözlerimi zihnimde uçuşan harflerle özgürce oynayarak kendimden kendime bir yolculuğa çıkıyorum. Bu yolculukta bana ait olan parçalarımla yüzleşerek kendi gerçekliğimi yaratıyorum. Bu eylem iyileştirici tarafıyla beni kuşatıp ruhsal olarak şifalanmamı sağlıyor.
En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?
Öykü yazmakla kalemim arasında iyi bir bağ kurduğumu düşünerek daha çok öykü kitapları okuduğumu söyleyebilirim. Roman ve novella türü kitaplarada okuma listemde yer veriyorum. Halide Edip Adıvar, Ayşe Kulin, Zülfü Livaneli ve Canan Tan’ın bir çok kitabını severek okudum. Stefan Zweig’in kısa öyküleride bende iz bırakan yapıtlardan. Son yıllarda yazarlık üzerine eğitim aldığım hocalarımdan İlknur Ergün’un roman ve öyküleri, Dr.Korhan Altunyay’ın yaratıcı yazarlık üzerine yazmış olduğu kitapları ve romanı yine hocamın tavsiyesiyle post modern anlatı olan Hilmi Yavuz’un kitabı da yakın zamanda okuduklarım arasında. Aynı zamanda yazma yolculuğumda yolumun kesiştiği yeni yazar arkadaşlarımın yeni çıkan kitapları da okumayı seçtiklerimden. Yeni edindiğim daha önce okumadığım ve okumayı arzu ettiğim listemdeki yazarlar İnci Aral, Shakespeare ve Molıere’nin kitaplarıyla onların dünyalarına girmeyi hedefliyorum.
Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Kesinlikle evet! Yazmak cesaretten doğan özgürlüğe giden yolda başlatılmış şahane bir eylemdir. İnsanın içinde barındırdığı yabancıya ulaşması demektir. Her şeyden önce bir insan kendisini iyileştirmek için yazmalıdır. Olmak yolunda yolun başında yazan bir kişi olarak yazmak isteyenlere öncelikle içinde barındırdıkları kendilerine ait olan zor duygularında doğuştan bir parçamız olduğunu kabul etmeleri, özüyle temasa geçerek iç seslerini duymaları gerektiğini düşünüyorum. Yazma dürtülerini hiçbir şeyden çekinmeden kendilerini rahatsız eden duygu ve düşüncelerini kalemlerini özgürce kullanarak zihinlerinden serbest bırakmaları gerektiğine inanıyorum.
Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda yeni nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?
Son yıllarda okuma oranlarının gün geçtikçe azaldığını üzülerek görüyorum. Bunun nedenlerine bakacak olursak öncelikle kitaba erişimin ekonomik sebeplerden dolayı ne kadar zorlaştığı hepimizin malumu. Çok yakın bir arkadaşımdan örnek verecek olursam; arkadaşım her ay kendisini ödüllendirmek için bir kitap alırken bu süreyi iki aya çıkarması. Okumayı çok seven bir kişi böyle bir tutum sergiliyorsa gerisini siz düşünün. Ayrıca günümüzde uyaran sayısı da çok fazla. Her genç elinde bir telefon, her çocuk elinde bir tabletle geziyor. Bu durum okuma oranını da malesef olumsuz etkiliyor. Bana göre yeni nesil de ailesinin ayna görüntüsünü sergiliyor. Kısacası ebeveynler kitap okursa çocuklarımıza ve gençlerimize de örnek rol model olurlar.
Değerli Sümeyra Hanım, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…
Rica ederim, ben size teşekkür ediyorum yazarlarla röportaj köşenizde bana yer verdiğiniz için.