YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Yaz’dan Sonra” kitabıyla tanıdığımız “Sinem Keskinel” var.
Merhabalar Sinem Hanım, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Merhaba, yayınınız da yer verdiğiniz için ben de çok mutlu oldum, teşekkürler. Yazar kimliğimden de anlayabileceğiniz üzere, ilgi alanlarımın başında “hikâye anlatıcılığı” geliyor. Şu an TRT 1 ekranlarında izleyici ile buluşan Kasaba Doktoru isimli dizinin senaryo ekibinde de çalışıyorum. Dolayısıyla ne yazık ki hikâye anlatıcılığının en sevdiğim ve keyif aldığım roman yazma sürecine maalesef pek vakit ayıramıyorum. Bunlar dışında çağdaş sanat severek takip ettiğim alanlardan biri… Güncel pratik ve üretimleri takip ederim. İlgimi çeken sanatçıların kariyerlerinin başından beri üretimlerini takip eder, iş bazında kullanılan malzeme detaylarına kadar bilmek isterim.
“Yaz’dan Sonra” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
Yaz’dan Sonra, anneliğe alışmaya çalışan genç bir kadının yaşadığı serüveni birinci ağızdan anlattığı bir roman. Bebeği, çekirdek ailesi ve alışma süreci arasında bir çıkış arayan başkahramanım, ihtiyacı olan adrenalinli içeriği bulmakta gecikmez. Taze annelik sancıları fonunda süregelen bir kovalamaca da diyebiliriz.
Roman ve hikâye yazmanın en zor kısımlarından biri de olay örgüsünü oluşturabilmektir. Eserinizdeki olaylar yaşanmış bir yere mi dayanıyor yoksa kurgu mu?
Ben her kurgu da biraz gerçeklik payı olduğuna inanlardanım. Hikâye anlatıcısının kendi deneyim, duygu ve düşüncelerine dayanarak yarattığı karakterlerin ve özellikle de diyalogların daha kalıcı olduğunu düşünüyorum. “En iyi bildiğin şeyi, en iyi bildiğin şekilde anlatmak” metnin ilgi uyandırıcılığını olduğunu kadar samimiyetini de güçlendiriyor bence. Kurgunun evren olarak kullanıldığı, sahici deneyim ve duygularınsa içtenlikle aktarıldığı metinler ve filmler ben de her zaman derin izler bırakmışlardır. Yazacağım ve anlatacağım hikayeleri de bu yaklaşımla kurmak için elimden geleni yapıyorum. Ama Yaz’dan Sonra’daki baş kahramanımın ölü olduğunu ve nasıl öldüğünü anlattığını düşünürsek neyse ki bu romandaki hikayeler yaşanmış deneyimleri konu almıyor.
Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?
Yazmak, birçok yazar gibi kendimi en iyi ifade ettiğim araç. Kendi dünyama kapanma, üzerimde çalıştığım metinle, hikâyeyle, yarattığım karakterlerle bir bütün haline gelip, süreç boyunca kendi kendime yarattığı bir dünyada gerçekliğimden uzaklaşabilmek benim için hem büyük zevk hem de büyük bir lüks… Roman yazma sürecinin çok özlediğim bir lüks olduğunu belirtmek zorundayım. Çünkü bir romanın tamamlanma sürecinde hayattan bir nevi kopuyor ve bambaşka bir hikâyenin içinde bambaşka bir gerçekliği (!) yaşıyorsunuz. Bir sonraki romanım için bu vakti yaratabilmeyi iple çekiyorum.
En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?
Son dönemde arkadaşlarımın kitaplarını okudum. Öncesinde Mario Puzo külliyatını tamamlamıştım. Hikâye oluşturabilmek ve “akıl açılması” ismini verdiğim süreci hızlandırmak adına, tarih kitaplarını çok okurum. Özellikle 2. Dünya Savaşı perde arkasındaki Türkiye Tarihi çok ilgimi çeker. 1930-1950 Türkiye’sini anlatan her türlü kaynak ve kitabı araştırır, bulur ve okurum.
Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Okumak… Okumanın insan da hem yazma hevesini arttıran hem de üslubu geliştiren bir etkisi vardır. Okumayı sevdiğiniz yazarlar gibi yazarsınız önce, sonrasında ise üslup benzerliklerini görüp, kendi sesinizi bulmak için yazdığınız metni tekrar yazar ya da tekrar bilgisayarın başına oturup, bu sefer taklit etmemeye çalışarak kendi sesinizi bulursunuz. Çok okumanın iyi yazmayı sağlayacağına yönelik bir garanti yok, ancak bilgisayarın başına oturup kendi hikâyenizi anlatma konusunda yazmak isteyenleri heveslendireceği kesin.
Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?
Sadece ülkemizde değil, dünya genelinde de genç neslin okumaya ilgisinin az olduğunu düşünüyorum. Maalesef hayatın olağanüstü hızlandığı bu yeni sosyokültürel düzlemde aksini de beklemek gençlere haksızlık olur. Sıkıntının nesilde değil, içine doğdukları sistemde olduğunu üzülerek gözlemliyorum. Film ve dizi platformlarında, yayınları daha hızlı izlemek için “hızlandırma seçenekleri” sunulan, hızlı tüketimin ve aynı anda birden çok ilgi alanına yönelik gelişim göstermenin desteklendiği bir ortamda, gençlerin okumak yerine izlemeye yönelmeleri bence kaçınılmaz.
Değerli Sinem Hanım, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…
İlginiz için ben teşekkür ederim. Fethiye’ye sevgiler, selamlar..