Hani sıkça örnek verilir durulur; gBana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim(*)” diye bir özdeğiş vardır. Eğer işte o özdeğiş temel alınarak hakkımda bir kanaata varılmaya çalışılacak olursa, öyle sanıyorum ki, değme konunun uzmanı kişi, işin içinden çıkmak için epey bir bocalıyacaktır.
Durun da yukarıdaki sözlerime kaynaklık eden gelişmeleri biraz açayım.
Elli yedi yıllık geçmişi olan bir karşı cins arkadaşım var. O, benim ilk eğitim almaya başladığım yıllardaki hayranlığımı kazanmış biridir. Ana-babası avukat olup geçim sıkıntısı nedir, o kaygıyı hiç yaşamayan, el üstünde yetiştiğine inandığımız, oldukça hoş bir sınıf arkadaşımızdı. Biz, benim gibi bazılarımız köylerden çıkıp gelmiş sınıfın yarısını oluşturan erkekleriz. Sınıfta bir-iki onun benzeri nitelikte daha karşı cinsimiz olsa da, yalnızca onu bambaşka bulurduk. Akranlarına hiç de tepeden bakmayan, candan, alçak gönüllü olarak gördüğümüz bu karşı cinsimizi biz, o yüzden yere göğe sığdıramıyorduk. Onu o yaşlarımızda sınıfımızdaki birçok kızdan ayrı tutar, bir başka değer verirdik. Onun konumu bizim çok üzerimizdeydi.
Nitekim de, biz, kasabamızda eğitimimizi sürdürürken, o ülke başkentinde önde gelen bir okulda eğitim almaya gitmişti.
Onu kasabamızda çok azgörür olmuştuk. Gördüğümüzde de yine alımlı, bize göre, yine ulaşılmaz konumdaydı. Çünkü bizler yok yoksul kesimdendik.
Kamu görevi aldığımızda da, onun alçak gönüllü oluşunu hesaba katamayıp rastladığımız o ilk anda hoş beş etmeyi hiç akıl edememiştik.
Sonuçta bizim için o unutulmaz biriydi.
Elli yıl sonra bir biçimde onunla iletişim kurduğumda kitaplarımı gönderip okumasını sağlamıştım. O gelişmeler sonucu kasabamızda eski arkadaşlarla bir araya gelebilmeyi kararlaştırmıştık. O, eşini kaybetmiş, yalnız yaşıyordu. Her ikimiz de yurdun uzak köşelerindeydik. Eskideki o kasabamız ise her ikimize yine uzaktı.
Ne oldu biliyor musunuz? Benim bütün kitaplarımı okuyan o arkadaşım, değişiverdi. Nedeni de, benim gKıyıya Vurmak” adlı kitabımda sıklıkla söz ettiğim, bizim oralı YSK Başkanı arkadaşımın, o gAnayasa Değişikliği Halk Oylamasıhnda, seçim daha sürerken, mühürsüz oyların da, kabül edileceği açıklamasıyla, ülkede öne çıkınca, bizim bir araya gelmek istediğimiz arkadaşımız da tavrını değiştirdi. Bizimle buluşmaktan vazgeçti(!). Hem o eski kasabamızın yürütmeye verdiği yüksek desteğe de içerlemiş, hem de YSK Başkanı’na çok bozulmuştu.
Yakınımdaki bir dava arkadaşım da davasını terk ederek, bundan önceki yerel seçimlerde Seydikemer’den Belediye Meclis Üyeliği’ne soyunmuştu. O yönde bir düşüncesi olduğunu, bana da açmış, o sıra ilçe dışında oluşum nedeniyle kendisine telefonda, tavrını onaylamadığımı, belirtmiştim. O ise seçilirse döneceğini söylemekle yetinmişti(!). Sonuçta da seçilemeyip yeniden yuvaya kabulü sağlandı. Şimdi ise İl DisiplinKurulu’ndadır(!). Ne var ki, söyleşilerimizde adı ne zaman öne çıksa, oradakiler hemen tepki verirler, bana da dönerek, gEn yakın arkadaşıdır” derler; döneklik suçlamalarına vurgu yapmaya çalışırlarken bana da o suçlamadan pay düşürme çabalarını gizleyemezler. O saatten sonra ne söylesem de artık boştur(!).
Geçen hafta içinde de Belediye Başkanı’mızın bizlere g10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”müz nedeniyle Fethiye Balık Hali’nde verdikleri yemekteydik. Söyleşilerimizde gHaftanın Olayıhna(!) sözü getirmemek elbette olamazdı. Eşiğine geldiğimiz yerel seçimde, aday adaylığını aylar öncesinden açıklamış, bir önceki seçimde de yarışa girmiş tanınmış dava arkadaşımız(!), Genel Merkez’den gördüğü ilgisizlik nedeniyle saf değiştirmişti. O aşama öncesi ben de, kararın gecikmesinde, CHP-İYİ Parti Seçim İş Birliği’nin etken olduğunu açıkça belirtiyordum. Çıktığım kahve ortamında da dava arkadaşlarımıza Balıkesir örneğini veriyordum.
İşte o boyut, söyleşimizin değinilmeden geçilemeyen yanıydı. Yanımda bulunan gYörük Türkmen Derneği Başkanı” kendisine o yönde gelen sorulara, beni göstererek, gOnu siz Davut beye sorun” diyerek işin içinden çıkıyordu. Çünkü aylardır birçok resim karesinde, kahvaltıda, yemekte birlikte boy göstermiştik. Dernek Başkanı’nın topu bana atması o yüzden haksız sayılamazdı.
O arkadaşlıkla ilgili özdeğişi(!) niye başa aldığımı şimdi anladınız mı?
Siz de bilirsiniz ki, içki, mideye indirildiğinde artık şişede durduğu gibi durmaz(!); kişiyi ayık halden alır, bir süre sonra umulan havaya sokar! Zamanın ruhu, baskın gidişat da(!), öyledir; birçok yönüyle sevip saydığımız eski arkadaşlarımızı veya yenilerini de, bir hâl yola sokar(!); teğet geçivermez. Bizlere de üzüntüleri kalır!
Biz bu köşeleri neden mesken tuttuk sanıyorsunuz(!)… Yazacaklarımız öylesine çok ki!
İyi haftalar…
_________________
Not: Elimde olmayan nedenlerden dolayı geçen haftayı yazısız geçirmek zorunda kaldım. Okurlarımızın anlayış göstereceğini umuyorum.
(*) Cervantes