SABAH YÜRÜYÜŞÜMDE ÇAYIRDAKİ ŞİŞE KIRIKLARI
Nif-Arpacık’ın Gedre diye bilinen, benim çok ilginç ve yaşanılası bulduğum kırsalımızda, henüz kendi çalışma ortamımı kuramadığımdan erken uyandığım da kendime yapacak iş olarak sabahları olsun yürüyüşe çıkma huyu edindim. Sabahın o erken saatlerinde ortalık öylesine sessiz ki, kendi ayak seslerinizden, kendi hareket edişinizin hışırtısından başka, börtü böcek, kuş seslerini ancak duyarsınız. Bir de seyrek olarak asfalt yoldan gelip geçen araçların motor sesleri vardır. Çoğu kez onları da duymaz, görmez olursunuz; öylesine seyrek geçerler.
Güneş daha doğmamıştır. Evden çıkışınızdan bir saat kadar sonra güneşin karşınızda bulunan yüksek tepelerin ardından doğmasına alışmışsınızdır. Elinizde ince bir çomak, cebinizde telefon, anahtarlık, bir büyücek çakı, kulaklarınızda müzikçalarınızın dinleme kulaklıkları ilerlersiniz. Asfalt yoldan hemen ayrılmaya bakarsınız. Tarlaların, bahçelerin arasındaki ara yoldan ıssızlığın verdiği duygu yoğunluğu size bambaşka hava verir. Bir yandan çevrenin benzersiz güzelliğinde adımlarınızı atarsınız, bir yandan da tarlaların ve bahçelerin sizin gitmeyi düşündüğünüz yöndeki sınırlarında bulunan dikenli tel çitlerini, tel örgülerini nerelerden aşarım dersiniz. Ovanın ortasındaki sınırlarına tel örgü ve dikenli tel çitlerin çekildiği yerlerden sonraki geniş boşluğa geçmeyi düşünüyorsunuzdur. Çünkü orada sınırlarda bir engel bulunmaz. Sürülmemiş dar alanlardan oluşan sınırlar, size yürüyüşünüzde kolaylıklar sağlar. Daha bir özgür ortam bulduğunuz için mutlusunuzdur.
Yolunuz üzerinde parça parça küflenmiş dikenli tel çitler vardır. Oraya buraya yayılmış, işlevsiz kalmış dikenli teller de yok değildir. Onların çakılı olduğu eski ardıç kazıklar da bir başka ilginçtirler.
Ötede beride naylon torba da gözünüze ilişir. Yok olup gitmeyen başka atıklar da vardır. Göz önünde olmadıklarından ve de çöp bidonlarına çok uzak oluşlarından ilgilenezsiniz. Onları ancak can sıkıcı bulmuşsunudur.
Sabah yürüyüşünüzü ovanın öte ucuna kadar götüremeseniz de yine de artık dikenli tel çitlerin ve tel örgülerin olmadığı yerlere ulaşmayı bir hedef olarak belirlemişsinizdir. Oralarda ağaçlar tek tüktürler. Biçilmiş ekinlerden geriye kalan sapların üzerinde yürüyüşünüzü sürdürürsünüz. Ortalığın dinginliği, ıssızlığı size hoş duygular yaşatır. İnce çayır otlarının kurumuş hallerine göz gezdirmeden edemezsiniz. Her bir yalnız ağaç dibine ister istemez uğrar, diplerine yanaşan hayvanlardan izler görürsünüz. Kuruyan dallarrına inat yaşamını sürdüren ağacın o çabasına hyranlık duyarsınız.
Sonra, oralarda hiç olmaması gereken bir tablo ile karşılaşıverirsiniz. Yalnız bir ağacın çevresindeki güzelim çayırda renkli, renksiz şişe kırıkları ortalığa saçılı verilmişlerdir. Orada bir alem yapıldığı çok açıktır. Ancak yemek içmek için ne getirilmişse artıkları orada bırakılıverilmiştir. Daha da kötüsü yapılmıştır; içilip boşaltılan onca içki şişesinin her biri bir bir kırılmıştır. Gazlı içecek pet şişeleri de vardır; boş sigara paketleri de. Onca boş sigara paketi sonrası ortalık sigara izmaritinden geçilmez olmuştur. Dışı karton, içi alüminyum folyo kaplı, litrelik meyve suyu kutusu da ortalıktadır.
İşte o sabah karşılaştığım kötü tabloya üzülerek baktım baktım… Öylece bırakıp gitmeyi de içime sindiremedim. Memleketimdeki Panayırdan alıp yanımda taşıdığım, keskin, büyükçe çakımı cebimden çıkardım. Ortalıkta gördüğüm pet şişelerin gövdelerinin yukarından kesip açtım. Orada ne kadar şişe kırığı varsa onları bir bir o pet şişelerin içine doldurdum. Önce onları ayak altından alıp tek ağacın dibine koydum. Hayır, onları sonra gelip almaktan düşüncemden de vazgeçtim. Sigara izmaritlerini de o karton meyvesuyu kutusu içine topladım. Ortalığı tertemiz etmiştim. Gelirken yolum üzerinde gördüğüm naylon torbayı da gidip alıp geldim. Bütün o şişe kırıklarını ve çöpleri torbaya tıka basa doldurdum. Dönüş yolumda bir kilometre boyunca yanımda taşıdım. Asfalt yol kıyısına koydurduğumuz çöp konteynırına getirip attım. Gönlüm ancak öylece hoş oldu.
Erken saatlerde koyunlarını gütmeye giden ev sahibimiz de beni uzaktan oralarda çöp toplarken görmüş. Birlikte yaptığımız kahvaltıda konuya değiniverdi; ben de açıklamamı yaptım. Hareketim, onlara şaşırtıcı gelmiştir. Önemli mi?
Bunu ilk kez yapıyor da değilim; günün birinde, küçük motorumla Gemiler üzerindeki, o, denizin ilk görünüverdiği yere gezintiye gittiğimde de aynı kötü tablo ile karşılaşmıştım. Yine o zaman da sorumluluk anlayışım depreşmiş; onca yanımda yöremde olan şişe kırıklarını toplayıp götürmüş çöpe atmıştım.
Ödülüm, ne, diye mi, soruyorsunuz; benim, bu güzel yörede yaşıyor olmam, en büyük ödül. O çabalarım da güzelliğin bozulmaması adına birer küçük çaba… Daha ne olsun!
İyi haftalar…