GÜNDEMİN SARSICI ŞİDDETİNE İLİŞKİN
Zamanında Reha Muhtar adıyla ünlü bir ana haber sunucusu vardı. Kendine özgü haber sunumu yapardı.
Onun anlatımıyla, sanki Ankara’da olanlar olmuş, yer yerinden oynamıştır.
İyi de her seferinde Ankara, yerinden oynar, öteye, beriye mi kayar?
İş o ses vurgusundaydı. Görüntüler elbet sınırlıydı. O saatte kişileri tv. başına oturtmanın bir yolu da o tür bir yöntem olsa gerekti.

Başat kuruluş TRT’ idi. Yüksek izlenirlik gücü henüz kırılacak gibi görünmüyordu
Bendeniz, boş boş oturmayı hiş hoş bulmayan biri olarak(!) bu yazılarıma dönme kararımı verdiğimde, ülkemiz de, o tv. haber sunucumuzun kendine özgü tarzında dillendirdiği gibi değildi. Bu kez, haber köpürtmeye hiç de gerek yoktu! Siyaset sahnesinde yaşanılanlar zaten bomba etkisi yaratmıştı.
Saygınlığını gün gün daha da yitirdiğinin ayrımına varan yürütmenin, harekete, bağımsız yargı işidir; biz karışamayız, diyerek yaptığı açıklamasına kulak asan da yoktu. Tutuklamalar yenilir, yutulur cinsten kabul edilmiyordu. O yüzden, karşıt kitle tepkileri de büyük olmuştu.
Hareket boyutu “Gezi Direnişi”nde olduğu gibi de değildi; bir kere önderi vardı. Örgüt ve kitle desteği arkasındaydı.
Yatsınamayacak hukuksal haklılık ise ortadaydı. Sürekli örselenmiş olan fırsat eşitliği ilkesi vardı. Halkın alım gücü çok düşmüştü. Gerilim yüksekti. Tek bir kıvılcım çakması benzeri hareket bile olasıydı. O nedenle üniversite gençliğinin de sahiplendiği kitlesel tepki hareketin önünün kesilmesinin oldukça güç olacağı anlaşılıyordu..
Tepki veren o öndere, örgütüne ve her türden geniş kesimlere göre de asıl belirleyici olan halk istenci, hiçe sayılarak, oldubittiler yaşama geçiriliyor; hak, hukuk ayaklar altına alınarak, açıkça, sivil bir darbe yapılıyor, düzen temellerinden sarsılıyordu.
Hareketliliği, 1917 Rus Bolşevik Devrimi sürecini “Dünyayı Sarsan On Gün” adlı yapıtında, olayları tüm olanca çarpıcı canlılığıyla yansıtmış olan ABD’li gazeteci-yazar John Reed’in o ünlenen nitelemesine, açıkça göndermede bulunan, ulusal düzeyde bir köşe yazarımız bile çıkmıştı.[1] O ünlü çalışmayı edinip henüz okuyabilmiş değilim. Yalnız, yazarın “İhtilalci Meksika” adlı o ilk çalışmasını 2. el pazarımızda denk gelerek edinmiş ve okumuş biriyim. O çalışmaya konu edilen iç savaş olayları silsilesi ise 1917 Rus Devrimi’nden altı yıl öncedir. Ben, o Bolşevik Devrimi ile ilgili süreci, üç değişik yazardan[2] ilgiyle okumuş biriyimdir. Üç yazarın çalışması da kalın kalın üçer ciltten oluşturulmuşlardı. Onlarla bile yetinivermemişimdir; Sovyetlerin dağılmasından sonra, bilgi ve belgelerin, incelemeye açılması sonucu ilgili alanda özel özen gösterilerek yazılmış, baskısı kusursuz derece olan “SOVYET YÜZYILI”[3] adlı, o çalışmayı yeni okuyup bitirdim; epeydir elimin altındaydı. O ilgi boyutunda bilgilerim yenidir. Kitapta bir yeri de içerikte gördüğünüz gibi resimledim. Bence önemliydi. Onca kötücül yaftalanan Lenin’in bile düşüncelerini arkadaşlarına hepten onaylatamadığına bir örnektir.
Kanımca, ülkemizdeki olayları irdeleyebilmek için geçmişin deneyimlerini göz a rdı etmemek gerekir.
Herkese iyi haftalar…
____________
Not: Geçmiş, 19 Mayıs, Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramınızı kutlarız.
[1] Türkiye’yi sarsan 7 gün/Hayri Kozanoğlu/Birgün Gazetesi
[2] 1-Edward Hallett Carr-İngiliz Tarihçi,
2- Isaak Deutscher- Polonyalı – İngiliz yazar, gazeteci ve komünist tarihçi.
3- Alexander Rabinowitch-ABD’li bir tarih profesörüdür.
[3] SOVYET YÜZYILI/Moshe Lewin/510 Sayfa/ İletişim Yayınları/Şişli-İSTANBUL




















