Yaşadığımız yeryüzü gezegeni, insanoğlunun gerçek mekânı değil. Bizler burada hancı değil yolcularız. Her fani, zamanı gelince Yahya Kemal’in “Artık demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” diye şiirleştirdiği “Sessiz gemiye biner ve Öbür âleme” Rabbin huzuruna gider.
Her büyük dimağ, her gönül fatihi, biz fanilerin ahiretin tarlası hükmünde olan bu dünyaya takılıp kalmaması için bu büyük hakikata vurgu yapmış, haber vermiş ve uyarmış.
İşte Kuss bin Saide’nin Suk-ı Ukaz’da söylemiş olduğu meşhur hutbesi:
“Ey insanlar!
Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız. Yaşayan ölür, ölen fena bulur, olacak olur. Yağmur yağar, otlar biter, çocuklar doğar, analarının babalarının yerini alır. Sonra hepsi mahvolup gider. Vukuatın ardı arkası kesilmez, birbirini takip eder.
Kulağınızı açınız, dikkat ediniz, gökte haber var, yerde ibret alacak şeyler var. Yeryüzü bir döşek, gökyüzü bir yüksek tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur, gelen kalmaz, giden gelmez.Acaba vardıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar, yoksa orada bırakılıp da uykuya mı dalıyorlar?
Her şey fanidir. Baki olan ancak Allah’tır. Birdir, şeriki ve nazıri yoktur, ibadet ancak O’nadır. Doğmamış, doğurmamıştır. Evvel gelip geçenlerde bize ibret olacak şey çoktur. Ölüm ırmağının girecek yerleri var, ama çıkacak yeri yoktur. Büyük, küçük göçüp gidiyor. Giden geri gelmiyor. Anladım ki herkese olan bana da olacaktır…”
İşte büyük dimağ İmam Gazali’nin ikazları:
“Vay sana ey nefis, günlerin azaldı. Sermayeni bugünlerde temin edeceksin. Geri kalan günlerinde boşa geçirdiğin günler için ağlasan, kendin için, yine bir eksikliktir. Ya geride kalan günlerini de eskisi gibi kaybeder ve âdetin üzerinde ısrar edersen halin nice olur?
Ey nefis, ölümün seni beklediğini, varacağın yerin mezar, yatağın toprak, arkadaşlarının kurt ve böcekler olacağını ve büyük mahşer gününün önünde bulunduğunu biliyor musun?
Ey nefis, Ölüm askerlerinin kapıda beklemekte olup seni almadan gitmeyeceklerini düşünüyor musun?
Ey nefis, ölülerin, bir saat olsun bile dünyaya geri dönmeyi temenni ettiklerini, eğer imkân olsa bir saati geri dönüp hiç olmazsa iman ederek geri dönmeleri için bütün dünyayı vermeye hazır olduklarını bilmiyor musun? Hâlbuki onların temenni edip bulamadıkları imkânlar bugün senin elindedir. Sen onları nasıl gafletle geçirirsin?”
Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah:
“Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah’ın katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır.” (Lokman suresi 34)
İnsan hayatı boyunca nasıl yaşarsa son nefeste de öyle ölür. Yani içinde bulunduğu ortamı, dünyası nasılsa, son nefeste de öyledir. Ecelin; ne zaman, nerede, nasıl geleceği bilinmediği için; hangi ruh durumumuzda, düşünce ufkumuzda isek öylece son nefesimizi veririz. Kur’an’ın bize belirttiği iman çizgisinde olursak, hem burada hem de ahirette kazançlı çıkarız. Şeytan çizgisinde olursak, son nefeste de zorlanırız. Zorlukların, meşakkatlerin, azapların başlangıcıdır ölüm…
Bu hale sebep olan ameller vardır. Yani son nefeste Kelime-i Şehadet veya Kelime-i Tevhid’i söylemez dil dönmez. Mesela; Ezan’ı, Kur’an’ı manevi değerleri alaya almak, dil uzatmak, ana ve babasına haksız yere asi olmak, insanlara iftira ve zulmedenlerin son nefeste dili tutulacağı bildirilmektedir.
Son nefeste, ölüm meleğini gören kişinin dili artık gerçekleri konuşur. Dünya ile irtibatı kesilir. Son nefeste, Sırat-ı Müstakim (Dosdoğru yol) çizgisinde dünyadan ayrılmak önemlidir. İç dünyasında, kalp’te hidayet çizgisinde dünyadan ayrılan kişinin, dili elbette ki Sırat-ı Müstakim çizgisinde olacaktır. Allah ve Resulü’nün yolunda olmayan, onları sevmeyen, gönlünde onlara yer vermeyen kişilerin, son nefeste hidayet çizgisinde olmaları ve dillerinin gerçekleri söylemeleri beklenemez.
“ Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa ‘bu Allah’tan ‘ derler; başlarına bir kötülük gelince de ‘bu senden ‘ derler. ‘Hepsi Allah’tandır’ de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!” (Nisa suresi 78)
Selam ve Dua ile …