Değişim umduğunuz aşama gerçekleşmediğinde, bazıları işte sizi o ara arar.
Bizim o kalabalık ortamlı söyleşimizden birini seçimin hemen ardı sıra yapmıştık.
Ben, söyleşi öncesinin birkaç saatini takıldığım kahvemizde oyunla geçirmiştim.
Yolda karşılaştığım arkadaşıma da sözüm olmuştu; birlikte söyleşelim, diye.
Onların oyundan uzak oluşlarını biliyordum. Aynı yaş kuşağı ve okul arkadaşları ile birlikte oturmayı yeğliyorlardı. Çaylarını da, onlara hizmet etmeyi kendine görev edinmiş bir arkadaşları, sıraya girerek alıp getiriveriyordu. Sonuçta hoş kişilerdi.
Çoğu kez, havanda su dövülen, bazı da geyik muhabbeti, denilen türünden konuşmalar yapılıyor olsa da, ağırlıklı olarak güncel gidişata ilişkin, karşılıklı düşünceler ortaya atılıp tartışması yapılıyordu. O türden yapılan konuşmalarda, söz aldığımda, beni de, ilgiyle dinledikleri oluyordu. Hatta kendileri benzer konuşmalar yapa geldiklerinden, benim düşüncemi merak ettiklerini de açıkça belirtiyorlardı.
Benim düşüncem ise belli; köktenci bir yaklaşımım olduğunu çok da gizlemem. Materyalist biri olduğumu söyleyecek kadar da ileri giderim. Gelenekçi görenekçi, baskın batıl inancı olanlarla bayağı bir kapışırım da. O tür kişilerden, yaka silker, tutumlar sergilemezsem de, algısı açık ise, dilimin döndüğü kadarıyla, gerçeği anlatmaya yönelirim ki, aklının bir köşesinde benim dediklerim bir dereceye kadar yer etsin, isterim.
Yakın geçmişte ADD’nin öncülük ettiği ve anakarşıt kesimin de arka çıktığı, o görkemli devasa Cumhuriyet eylemlerinin, sade ve inanç boyutu öne çıkan yurttaşlar üzerinde, ters etki yaptığını dillendirmek istediğimde, arkadaşlarımdan bana neredeyse hiç katılan olmamıştı. O eylemlerin hemen ardı sıra yapılan genel seçim sonuçları da gösterdi ki, sandığa gitsem de olur, gitmesem de, diyen kesimler bile yerlerinden kıpırdayıp tepkilerini oylarıyla göstermeyi yeğlemişlerdi.
Sonuçta da, yuvarlanan boş gaz tenekesinin, o kulakları tırmalayan tankırtısı benzeri, kuru gürültüye pabuç bırakılmadığı açık seçik görülmüş oldu.
Bu kez de benzer bir sonuç alındı desem, birçok kişi hemen tepki verir, o boyutu öngörebiliyorum.
Arkadaşlarıma da söylemeye çalışmıştım: Avrupa ülkelerinde, sandıklarda oy vermeye geçildiğinde, ortaya çıkan görüntülere ilgiyle bakmıştım. Tutucu kesim insanları, sandığa koşuyorlardı. Uzun kuyruklar oluşmaktaydı. Katılımın yüksek oranda olacağı anlaşılmıştı.
O kalabalık ortamlı söyleşi ortamımızdan da, arkadaşım, beni, kahveden, telefonla, ikidir aramayı yeğlemişti. Daha gelmiyor musun, diyordu. Yanlarına geldiğimde ise, bir zamanlar iki değişik zıt kesimden da belediye başkanlığına soyunmuş, fakat seçilememiş, yüksek eğitimli birinin, sandığa gitmemeyi de kapsayan, umut kırıcı ve yıkıcı atıp tutmaları sürmekteydi. Kendisine epey bir zaman önce kahvedeki oyunumuzdan bozuk olduğumdan, ilişmemeyi yeğledim. Bir başkası, yazıp çizmiş olanımız ise, hemen bana söz çakmayı seçti. Benim bir dava kişisi olarak, seçime iletişim yönünden hazırlıklı olduğumuza değinmeme, açıkça eleştirel takılmadan edemedi. Ben de aynı türden karşıt söz etmeyi yeğledim; sürecin geçmesini bunun için mi özellikle bekledin, demeğe getirdim. Düşüncelerime önem veren, bir yaşlı başlı kişi ise, yüksek görüş ve düşüncelerimi(!) dinlemek istediği belirttiler. Gerisini ise artık siz anlayınız.
Cuma Pazarı’mızda ise, bir başka tavırla karşılaştım. Kendilerini ülkücü kesimden niteleyen fakat süreç içinde bizim düşüncemizden yana evrildiğini belirten bir meslektaşıma denk geldim. Beni o ara kalabalıktan çekip aldı. Cep telefonunda seçimde kullandığı oyunun resmini gösterdi. Kendi değişi ile, benim gibi aydın bir dava insanına(Yazdığım kitaplarımdan haberdardır) o karşılaşmamızda, heyecanla, ille de oyunun resmini görmemi istemişti. Hareketinin doğruluğu eğriliği elbet bir yana.
Kişiler bir değişim özlemi içinde; bunu saklamıyorlar da.
Gelgelelim, paranın yaptırım gücünü de kimse yadsıyamaz.
Bir de, işin, kin, nefret boyutlu, karşıt duruş sergileyen, tutucu, geniş kesim yanı var; hiç ayırdında olmaz mıyız?
Herkese iyi haftalar …