Aylardan sonra yolumuz bir zorunluluk nedeniyle memleketimize düşer. Yeni yaş kuşağı bizlere yabancı olsa da kendi yaş kuşağımızdan hemen herkes bildik tanıdıktır. Arada bir adını hemen çıkartamadığınız akranlarınız olduğu gibi onca yaşanan yıllar sonrası ortaya çıkan değişimle tanımakta zorlandıklarınız da olmuyor değildir.
Bazı kereler de, unutmayıp anımsayarak, kendilerinin iyi olup olmadıklarını sorduklarınız ise, o an mutlu olmalarını gizlemiyorlardı. “Demekkin bizi unutup gitmemişsin.” diye karşılık verdikleri oluyordu.
Hele bazı arkadaşlarınızı geçip gitmişseniz tepkiler de alırsınız.
“Vay vay!… Adam bize merhaba bile demiyor. Tepeden bakıp geçiyor.” biçiminde daha açık seçik yüz yüze gelindiğinde, sitem eden özel birileri de çıkıyor. Ki o kişi ilçenin önde gelen renkli bir yüzüdür. Sözünü de sakınmaz. Azıcık çene çalmasına olanak tanırsanırsanız da sizi karnınınız ağrıyıncaya kadar kahkaya boğar atar. Daha da olmadı, az buçuk ticaret yaptığı mekâna sizi çağırır. Birlikte çaylarınızı da içersiniz. O renkli kişi, gençlik günlerine dönüverir; orada kıyıda köşede el altında bulundurduğu zillimaşayı şöyle bir şıngırdatıp asıl başat çalgı çengi aygıtı olan darbukayı kaptığı gibi size oyun havalarından geçişler yapa yapa neşe saçar. Siz de işte o ara neşenizi bulmuş ve de kahkahadan kırılıp geçmişsinizdir.
İyi hoş elbet. Siz de bildik tanıdık köy etkinliğine gitmek için yanınıza yörenize kişi aradığınızda onu da haberdar edersiniz. O da çıkıp gelmiştir. Akaryakıtın hiç görülmedik oranda zamlanması ile araçla bir yerlere gidilmesi ateş pahası olmuşken öylesi bir öneri hoş kaçmıştır. Bir de eski çalışma arkadaşınızı yanınıza katarak hareket etmişsinizdir. Gidilen yerde, her ne kadar ayrı telden çalıp ayrı oturulup kalkılmışsa da önemsememeye bakmışsınızdır.
Bir başka hafta da yine benzer etkinliklerin birinden daha söz edip yanınıza almadığınızda ise bozum olmuştur. Tavır koyar.
Bir o hareketi olsa yine önemli değil. Hakkında nicelerini de sayar dökerler. Hatta yanlarına yörelerine sokulmamasını bile isteyenlerin olduğu dillendirilmiştir. Niye derseniz, açayım; karşısındakileri sürekli makaraya sarar. Güldürü konusu çıkarttığını sanır. Aynı telden karşılık verildiğinde de sizin semtinize uğramaz. “Merhaba” der geçer.
Bütün bunları niye anllatığımın elbet açılımını yapacağım; hemen de açık seçik olarak bodoslama konuya giremeyiz.
Bildik, taıdık ve arkadaşlarınız arasında bir hak hukunuz vardır; o eşiğe özen gösterilir. Gelgelelim bizim olduğu gibi karşımızdakilerin de o hukuku korumaya özen göstermediği anlar oluyor. İşin o andan sonrası gelecek özrü de para etmez. Değil midir ki bir eşik aşılmış, bozum olunmuştur. Karşı tavır illaki konulacaktır.
Kırılan cam bardağın parçaları toplansa da eskisi gibi biraraya getirilemeyeceği tartışma bile götürmez.
O boyutta birilerinin baskın çıkıp üstünlük taslaması da hiç çekilmeyecek tavırlardandır. Öyle olduğunu bile bile siz de topa girmekten geri duruvermezsiniz. Hep de dinleyici olunmaz ki! Ya da söz konusu boyutun bir diğer yanı da vardır! Öyle olunca da karşınızdaki dost kişi tepki verir. Verir de, işin bir inceliği olması da gerekir. Düşüncenize katılmadığını belirtmek, anılan konuda yanıldığınızı söylemek varken, yok efendim, sen şöyle misin, böyle misin, boyutunda sayıp dökmeler, arada olan dostluğun ayaklar altına alındığı eşiği gösterir. İster orada kalıp çene yarıştırırsınız, isterse kalın bir çizgi çekip tümden ilişkiyi bitirir bir tavırla kalkar gidersiniz; seçim yapmak edilen sözün ve gösterilen tavrın sizi ne kadar etkilediği ile ilgilidir. Hani ne derler, bir sözümüz vardır; bu aşamaya cuk oturur: Burnundan kıl aldırmamak, deyimi burada anılmaya değerdir.
O ara, önceki takınılan tavırlar da hesaba katılıverilmiştir. Tek harekete o derece tepki zaten verilmez.
Dava söz konusu edildiğinde herkes işin bir yanından topa girme gereği duyar. Hele ki karşıt tavırlar sergilenildiği ise suspus olmak işin içinde hiç yoktur. Alttan almanın da, bir ölçüsü, sınırı vardır. Sizin atıp tutmanıza bir yere kadar göz yumulur.
Orada konuk olarak bulunuyor olmanız bile açık seçik bir tepki vermenize engel oluşturmayabilir. Söyleşi ortamı, her bir kişinin, eğridir, doğrudur, demeden konuşması demektir. Konuşulanın kabul edilmesi ise çok da gerekli değildir; konuşanı bağlar.
Herkese iyi haftalar…