YERELDEN GENELE…
Sevgili okurlar, bu hafta da yerel konulara takılmak istiyoruz.
Turizm sektörünün bir hizmet sektörü olduğunu hepimiz biliyoruz.
Hizmet sektörünün de zor sektör olduğu malum.Hizmet sektörü bir eğitim işi, kültür işi…
O nedenle de bize göre değil.
Olay şu:
Diyelim ki esnafımız, yeme içme sektöründe iş yapıyor.
Güzel…
Biz de bir şeyler yiyelim içelim diye vardık işletmeye, oturduk bir masaya.
Garson, elinde sigara…
Geldi. Ne yer içersiniz diye sordu.
Biz de, bir çorba istedik.
Garson sigarasını bir tezgahın üzerine bıraktı.
Çayınızı, çorbanızı, ekmeğinizi getirdi.
Sigarasını bıraktığı yerden aldı.
İşletmenin kapısına dayanarak içmeye devam etti.
Şimdi oldu mu yani..?
Ya da bir şeyler sipariş edeceksiniz ama…
Önce işyerinde kimin garson olabileceğini gözlemeniz, tahmin etmeniz gerekiyor.
Çünkü işyerinde herkes, günlük giysileri ile dolaşıyor.
Şu vatandaş, buranın personelidir diye çağırma şansınız yok…
Size birilerinin gelmesini bekleyeceksiniz.
Bir önlük veya benzeri giysi ile personeli müşteriden ayırt edici hale getirmek zor bir iş midir?
Bileme
**********
Başka bir konu: İşyerlerinin ön cephesi güzel de, bir de arka bahçe sorunu var.
Göz ardında bulunması gereken temizlik araç gereçlerinin hepsi, arka tarafa atılmış.
Yolunuz o tarafa düştüyse yandınız demektir. İçiniz kabarabilir…
**********
Geçen gün bir sebeple Semt Hastanesine gittik.
Hani şu eski Sigorta Hastanesine…
Bahçesinde, yanlış saymadıysak, dört tane hurdaya ayrılmış araç var.
Niçin orada tutarlar bilemem…
Bu işlere bir bakan yok mu derseniz?
Yok herhalde…
Devletimiz şu anda, eski kafayla Yeni Türkiye’ yi inşa etmeye çalışıyor.
Çalışırken de, toplumun hafızası olan, bizi geçmişimizle bütünleştiren…
Geçmişimize dair ne var ise, onları silip süpürüyor…
Silip süpürünce ne oluyor derseniz?
Şu oluyor: Bizi yaşadığımız coğrafya ile bütünleştiren, tarihimizle bütünleştiren…
Tüm bağlar ortadan kalkıyor.
Toplumun, vatandaşlarımızın hafızası kayboluyor.
Öyle olunca da, “ulus” olmaktan çıkıyoruz.
“Kalabalık” oluyoruz, “cemaat” oluyoruz, deyim yerindeyse “Güruh” oluyoruz
**********
Bilindiği üzere, bundan 800 yıl önce, 1215 yılında imzalanan, Magna Carta diye bir belge var.
Belge, Büyük Özgürlükler Fermanı diye de biliniyor.
Belge İngiltere’de, Londra’nın 32 km. batısında imzalanmış.
Bu belge ile İngiltere kralının sınırsız olan yetkileri kısıtlanmış.
Kral, hukuk kurallarına göre hareket etmek zorunda bırakılmış.
İşte bu belgeler halen saklanıyormuş.
Ve bu belgeler Kanada Turuna çıkarılmış bu günlerde.
Bu yılın sonuna kadar Kanada’ nın dört ayrı kentinde sergilenecekmiş.
İngiltere ile aramızdaki fark bu işte.
Bu nedenle bir İngiliz’ e dünyadaki bütün ülkelerin kapısı her daim açık oluyor.
Biz ise üç güne bir anayasa yapıyoruz.
Ondan sonra da yaptığımız anayasaya uymuyoruz.
Kral yaratmaya, padişah yaratmaya çalışıyoruz.
**********
Bizi biz yapan, benliğimize, kimliğimize kavuşturan…
Akıl ve bilimi öne çıkaran…
Bir Mustafa Kemal’e tahammül edemedik, edemiyoruz.
Cumhuriyet bol geldi bize, bol!