Siz okuyucularım da, bilrsiniz ki, kendimi yazacaklarım konusunda sınırlamam; yazılarımı öteden beri okuya gelen kişilerden bazıları, benim, siyaset bilicisiymiş gibi hareket ettiğim yönünde haklı olarak dokundurmalarda bulunsalar da, etkilendiğim hemen her konuda yazmaktan yanayımdır.
Bu kez de ele alacağım konu umarım sizlerin ilgisini çeker ve şaşırtır.
Bizim o çok sözünü ede geldiğim yaylamızda ev sahiplerimizin çok sevimli buzağıları şimdi ahırda cezalı bulunuyor; bahar aylarına, mayısa kadar da cezasının sürmesi sözkonusu. Gelin de sizler şaşırmayın. Doğru söylüyorum; gerçek bu!
Oysa bizim yaylada ev sahiplerimizin gördüğümüz bu üçünçü buzağısı oluyor. İlk ikisi satılıp gittikkerinden onlardan artık haberdar da değiliz. Kasap bıçağı altına gitmiş olmaları da büyük olasılıktır.
Gelgelelim, bu şimdiki buzağı diğer kardeşlerinden bayağı bir ayırt edlilir olduğu gibi çevrede gördüklerimizden de ayırt edilir tavırlar sergiliyordu.
Daha açıkçası, o sevimli, şirin bir buzağıdır. O, göründüğü her kişiye, hoş gelen ceylan gözleri türünden bakışlara sahiptir. İrice beden yapısı da zaten sevimlilipinde etkendir.
Bulunduğumuz o yaylamızda, kendisine ilgi gösteren her bir kişiye kayıtsız da kalmıyordu. O konuda, sevgili eşim onunla iyi anlaşıyordu. Eşim onu yanına çağıyor, onunla bir zaman ilgileniyor, konuşuyor, hoş sözler ediyordu. O buzağı da sanki söylenenleri anlıyormuşçasına karşılık veriyordu. Ben de, onlara öykünerek bazı bazı onların ilgisine benzer yaklaşımlar sergiliyordum. Aracımla hareket ediyor olsam bile onu az ötemde, yakınımda görünce duruyor, yanıma çağırıyordum. O da bakışlarını üzerime çevirerek salına salına yanıma yöreme geliyordu. Ona dokunuyor, eşimin yaptığı gibi biraz hoşça sözler söyleyiveriyordum. O masum bakışları karşısında daha başka ne yapacağımı bilemez oluyordum. O da, o ara, en ufak anî hareketimden ürperiyor, hemen de uzaklaşıp geri çekilmeyi yeğliyordu.
O buzağımız bayağı bir sevimli mi sevimliydi işte. Bazı kaçamak yapıp yakınımzıdaki mısır bahçemize dalıveriyor, bizleri de bir zaman kendisini kovalamaya kaldırıyordu. O arada biraz da bizimle saklanbaç oynuyormuş gibi haller seriliyor, bizi azıcık uğraştırıyordu.
Yakınımızda bulunan geniş çayır alanında çoğu kez keyfince oynuyor, gezip tozuyorken, oralara çıkıp gelen konuklarımızın araçlarına da yaklaşıyor, park edilip bırakılan araçları kokluyor, merakla bir süre gözlemliyor, bizi de durduk yerde kendisine güldürüyordu.
Masumca son bir hareketi ise ona ağır bedele mal oldu.
Yanı başımızda yer alan arazi içine yaylıma bırakılmış hemcinsi sığırların, buzağıların yanına nasıl nasıl edip geçivermişmiş. Ev sahiplerimiz de onu oradan bir türlü çıkartamamışlar. O buzağı da, girdiği araziden bir türlü çıkıverememiş. Bir tur, iki tur… kovalamaca sürüp gitmiş. Yaşlı, hasta, hareketi sınırlı yaşayan ev sahiplerimiz de o ara yorulup gitmişler. Kovalamaca da canlarına tak etmiş. Sinirleri iyice gerilip gitmiş. Tam yedi tur kovalama sonunda buzayı komşu araziden; hemcinsi sığırların yanından ayıran bizimkiler, bir derin, oh, çekmişler.
Sonuçta da, buzayı, o, yazımın başlarında sözünü ettiğim cezaya çarptırmışlar. Biz de ahırın yanından geçerken onu anımsıyoruz. O da zaten içeriden ses verip bize böğürüveriyor.
Büyük oğlum ile kız arkadaşı, bir ara yaylaya geldiklerinde, onu ahırdan çıkarıp gezdirmek istediler ise de daha ahır kapısının orada güçlük yaşadılar. Onu zor zaptedip kaçıp gitmesine izin vermediler ama neredeyse o da oluyordu. O deneyim sonucu, onu hiç salıvermeden, hemen de ahırına gerisin geri götürüp bağlamak zorunda kaldılar.
Bizler, onun, yalnız bırakılıp ahırda bütün gün bağlı kalmasına dayanamasak da o yaştaki genç buzağıların pek tekin durmadıklarını anlamış bulunuyoruz. Boğaların zaptedilmezliğinden sonra bir de buzağıların halini yeni yeni öğreniyoruz. O gerçeği iyi bilen sahipleri de artık onu salmamayı yeğliyorlar.
Anlayacağınız, bizim o sevimli, cana yakın buzağımız, bayağı bir ceza çekecek. Seneye, bahar sonlarına kadar ortalığa salınmayacak olması bizi gerçekten üzüyor. Böylesi bir çözüm bize kabul edilebilir gibi gelmiyor. Siz varın da gerisini düşünün!
Benim o duyarlı yanım bana böyle bir yazı bile döşetiyor; işte görüp okuyorsunuz.
Umarım, anlattığım olay size ilginç gelmiş, iç sesinizde de yankısını bulmuştur.
İyi haftalar





















