MENTÖRÜN PENCERESİ
Hakan BİROL
VARLIĞIN SESSİZ TUZAKLARI
İnsanoğlu, tarih boyunca yoklukla sınandı. Aç kaldı, üşüdü, yorgun düştü, imkânsızlıklara direndi. Yokluğun çetin sınavlarında ayakta kalanlar, hem kendilerini hem de dünyayı değiştirdiler. Fakat bugün, insanlığın karşısındaki en büyük engel ne açlık ne soğuk ne de savaş… Bugün en büyük sınavımız, fazlasıyla içinde bulunduğumuz varlığın konforu.
Evet, yanlış duymadınız. Birçok insanın gizliden gizliye esiri olduğu en büyük tuzak, sahip olduklarımızdır. Varlığın bolluğu, insanı en sinsi şekilde zincire vurur. Çünkü yokluğun karşısında insan mücadele eder, çare arar, güç toplar. Ama varlık, insana görünmez bir uyuşukluk verir. İnsanın içindeki ateşi yavaşça söndürür.
Konfor alanı işte tam da burada devreye girer. Hepimizin içinde, “biraz daha bekleyebilirim” diyen bir ses vardır. O ses, çoğu zaman tatlıdır, güvenlidir, rahatlatıcıdır. Ama aynı zamanda en büyük potansiyel katilidir. Çünkü konfor, insanı hareketsizliğe mahkûm eder. Bir insan hareketsiz kaldığında, zaman da onun aleyhine işlemeye başlar.
Bugün hedeflerine ulaşamayan pek çok insanın derinlerinde yatan sebep, varlıkla gelen tatmin ve uyuşukluktur. Evinin kirası ödenmiş, buzdolabı dolu, telefon en yeni model, hayatın temel ihtiyaçları karşılanmış… İşte tam bu noktada insanın zihni şöyle fısıldar: “Daha fazlasına ne gerek var?”
Oysa insanın ruhu, yalnızca temel ihtiyaçlarla doymak için yaratılmadı. Ruh, genişlemek, büyümek, üretmek, keşfetmek ister. Fakat varlığın getirdiği sahte huzur, ruhun bu çağrısını bastırır. İnsan, yavaş yavaş kendini kaybetmeye başlar.
Varlığın Çökerten Yanı
Şunu bilmelisin: Varlık, seni asla tatmin etmez. Bir hedefe ulaştığında birkaç gün sevinirsin, birkaç hafta mutlu olursun. Ama sonra yeniden aynı boşluk seni yakalar. Çünkü insanın gerçek tatmini, sadece sahip olduklarında değil, dönüştüğü kişide saklıdır.
Konfor alanı seni hep aynı yerde tutar. Aynı düşünceler, aynı alışkanlıklar, aynı çevre… Bütün bunlar seni bir zincir gibi sarar. Zincirin altın olması onun zincir olduğu gerçeğini değiştirmez. Konfor da böyledir: dışarıdan parlak ve güvenli görünür ama aslında seni kilitler.
Bugün birçok insan “neden hedeflerime ulaşamıyorum?” diye soruyor. Cevap çok basit: Çünkü varlığın güvenli limanından ayrılmaya cesaret edemiyorlar. Denize açılmadan, fırtınalara girmeden, yeni limanlar keşfetmek mümkün değil.
Konfor Alanından Çıkışın Bedeli
Bir gerçeği bilmelisin: Her büyümenin bir bedeli vardır. Konfor alanını terk etmek kolay değildir. Çünkü seni rahatına alıştıran bir sistemin içindesin. Geceleri sıcak yatağın var, elinin altında yemek var, sosyal medyanın sınırsız oyalamaları var. Böyle bir ortamda neden çabalayasın ki?
Ama şunu unutma: Bedenin konfor ister, ruhun ise mücadele ister. Eğer sadece bedenin isteklerine boyun eğersen, ruhun kararmaya başlar. Bir noktadan sonra içten içe huzursuz olursun. Her şeyin var ama yine de mutsuzsun. İşte bu, varlığın görünmez cezasıdır.
Konfor alanını terk etmek, öncelikle zihinsel bir kararla başlar. Kendine şu soruyu sor: “Gerçekten bu hayatı yaşamak için mi geldim?” Eğer cevabın hayırsa, değişim zamanı gelmiş demektir.
Küçük Adımlarla Büyük Çıkış
Birçok insan konfor alanından çıkmak için büyük devrimler yapması gerektiğini sanır. Hayır, mesele bu kadar karmaşık değil. Konfor alanını terk etmek, küçük adımlarla başlar. Her gün yaptığın rutinin dışına çık. Yeni bir şey öğren. Bir becerini geliştir. Alışkanlıklarını sorgula.
Hedeflerine ulaşmanın yolu, sahip olduklarının rahatlığından vazgeçmekten geçer. Vazgeçmeden kazanamazsın. Çünkü hedef dediğin şey, fedakârlık ister. Bir maraton koşucusu, yatağında biraz daha fazla uyuma hakkından vazgeçtiği için şampiyon olur. Bir girişimci, güvenli maaşından vazgeçtiği için yeni bir iş kurar. Bir sanatçı, toplumun “olmaz” dediği kalıplardan vazgeçtiği için eserini ortaya koyar.
Sahte Güvenlik vs. Gerçek Özgürlük
Konfor alanı sana sahte bir güvenlik verir. Oysa gerçek güvenlik, kendine duyduğun güvendedir. Bir gün sahip oldukların elinden alınsa bile, yeniden inşa edebileceğini bilmek işte gerçek özgürlüktür. Bunun için de kendini geliştirmek, üretmek ve sürekli ilerlemek zorundasın.
Varlık seni tembelliğe iterken, yoksunluk seni yaratıcı yapar. Yoksun kaldığında çözüm ararsın. Varlık içinde ise neden arayasın ki? İşte bu yüzden büyük liderler, sanatçılar ve düşünürler genellikle yoklukla yoğrulmuş hayatlardan çıkar. Onlar varlığın getirdiği tatlı uykuya kapılmamış, yokluğun ateşinde çelikleşmişlerdir.
Ama şunu unutma: Senin de çelikleşmen için aç kalmana, üşümene gerek yok. Sen kendi içinde bir karar alabilirsin. Varlığın seni esir aldığı noktada, bilinçli olarak sınırlar koyabilirsin. Kendine meydan okuyabilirsin.
Şimdi Ne Yapmalı?
Eğer şu an bu satırları okuyorsan, bil ki sen de konfor alanının sıcak kucağında biraz fazla vakit geçiriyorsun. Ve bu seni görünmez bir zincirle bağlıyor.
Kendine şu sözleri hatırlat:
- Konfor bana huzur değil, uyuşukluk veriyor.
- Hedeflerime ulaşmak için, sahip olduklarımı sorgulamam gerekiyor.
- Asıl mutluluk, dönüştüğüm kişide saklı.
Bugün bir adım at. Küçük bile olsa, seni alışkanlıklarının dışına çıkaracak bir adım… Belki sabah bir saat erken kalkmak, belki ertesi günün planını yapmak, belki de yıllardır ertelediğin o ilk satırı yazmak.
Çünkü değişim, dev bir adımla değil, küçük ama kararlı bir hareketle başlar.
Unutma: Varlığın sana sunduğu konfor, aslında senin hapishanen olabilir. Hedeflerine ulaşmak istiyorsan, bu altın zincirleri kırmak zorundasın.
Ve o an geldiğinde göreceksin: Gerçek özgürlük, konforun ötesinde seni bekliyor.






















