G İ R D E V E V R A N I
BEŞKAZA’da kulaktan kulağa günümüze kadar gelen hikayeler.
Bu hikaye; Sarı İbramın Hasan Aydın’ın, Hacı Rasıkoğlu Hamit’in eşi Teslimece’den duyup aktarmıştır. Olayın meydana gelişi 1940-41’li yıllardır. GİRDEV’E çobanlar mart ayı sonlarında ve nisan ayı başlarında çıkmaya başlar. Bu sözü edilen 1940-41’li yıllarda mart ayında hava öyle mülayim ve sıcaktır ki, koyunlar sıcaktan bunalmış kafalarını Akdağ’a doğru kaldırmış çobanına; ‘’bizi yaylaya götür gari’’ der gibiymiş. Çobanar da bu havanın anormal sıcaklığına , değişikliğine bir anlam veremezler, genel olarak bütün çobanlar bu havadaki anormalliğe aldanıp kanarlar ve koyunlarını çok erken kırkıp böylece GİRDEV Yaylası’nın yolunu tutarlar . Çobanın tam Girdev Yaylası’na çıktıklarında; o yılda tesadüfen GİRDEV Yaylası’nda öyle bir afat olur ki, 100 yıldır hiç böyle bir afat ne duyulmuş nede görülmüştür. GİRDEVLİ çobanlardan kiminin bu AFATTA 50 koyunu kırılır, kimi çobanın 60 koyunu kırılır, kiminin 100 koyunu kırılmıştır. Bu felaket karşısında tecrübeli çobanlar koyunlarını ancak Antalya Elmalı’nın, Yuva köyü yaylasından tarafa kaçırıp kurtaranlar olmuş. Fakat genel olarak bu AFATTA çok koyun kırılıp ölmüştür. Bu yılki felakette ölen koyunların etlerini kurtlar (CANAVAR), tilkiler, çoban köpekleri yiyerek kendilerince bayram ederlerler. Bir ayda ancak yeyip bitirebilmişler bu ölen koyunların etlerini. Koyunlardan arda kalan kemikleri de o yıl GİRDEV’deki kar, yağmur öyle çok olur ki, gölün suyu da(Taşkın) kabarıktır.
GİRDEV GÖLÜ’NE güney batıdan esen rüzgar ile gölün kuzeyine doğru bir akıntı meydana getirir. Akıntı ile koyunların kemikleri güneyden kuzeye doğru sürüklenip GÖLÜN kuzey kısmında ölen koyunların kemikleri bir dağ gibi yığılıp GÖLÜN kuzeyinde bu yığılan kemikleri burada dağ gibi yığılıp kaldığı için GİRDEV Yaylası’nda yaşayan çobanlar bu muhite ‘’Kemikli’’ adını verirler.
Bir başka çobanın anlattığı ‘kemikli hikayesi’ de farklıdır:
GİRDEV Yaylası’na ilk çıkan bir çobanın sürüsüne bir kurt sürüsü girip sürünün içinden 90 koyunu kırıp öldürür. Ölen koyunların kemikleri ’’Kemikli ‘’ olarak anılan yerde yıllarca dağ gibi yığılı kalmış, o nedenle buraya ‘kemikli’ denmiştir derler.
GİRDEV yaylasının güney kısmına düşen muhite ‘Büyük Ada Taşı’ mevkii veya Hacı Rasıklar Bucağı denir. Hacı Rasıklar Bucağı’ndan Güneye doğru yüzünüzü döndüğünüzde 1750 metreden 2500 metrelere varan neredeyse 90 derece açıyla öyle bir dik yokuş vardır ki; bu dik yokuş yamacın sonunda varılan tepeye Kartal tepesi denir. Sağ taraftan devam ederseniz Çatal denen zirveye varılır. İşte bu yaylanın, Kartal Tepesi Çatal’da çok büyük bir EVRAN yaşarmış . Bu koca EVRAN, GİRDEV’de yaşayan çobanlara yıllarca kan kusturmuş, çobanların koyunlarını yermiş. Hele dağda yeni yavrulayan keçi ve koyunların kuzu ve oğlaklarını yutar yermiş. Evranın en önemi özelliği gündüzleri yatar uyurmuş. Hava kararıp el ayak çekilince ava çıkarmışç Evran yuvasından çıkıp koyun ağıllarını gezip yeni doğan kuzuları, oğlakları yermiş. Sonrada GİRDEV Gölü’ne inip kana kana suyunu içip sonrada yuvasına çekilip yatarmış.
Gel zaman git zaman GİRDEV Yaylası’ndaki afatta yağan yağmurla oluşan sel felaketiyle, sellerKartal kayasından Hacı Rasıklar Bucağından dik aşağıya gelen seller bu sözünü ettiğimiz evranı da önüne katar sürükleyerek düze indirir. Evran, bir taraftan sel suları ile boğuşurken, bir taraftan üzerine gelen kayalar ile ağır yara alır ve evran ölür.
Kadıköy’den Arif Çavuş, GİRDEV Yaylası’na en erken çıkan çobanlardanmış. Afatta oluşan sel felaketinde ölen evranı Arif Çavuç bulmuş. Arif Çavuş, evranın boynuzlarını keser, ayrı ayrı iki kaba da süt koyar, evranın kestiği boynuzunu kabın içine koyar süt kesilir. Diğer boynuzunu kaba kuyar süt kesilmez. Sütün kesildiği kab zehir, sütün kesilmeyeni de panzehir olduğu için zehiri kaptaki zehiri atar, panzehiri de saklar GİRDEV Yaylası’nda yılan sokmalarında, akrep sokmalarında yararlanmış Arif Çavuş.
Sarı İbramın Hasan Aydın, ‘’Ben 15 yaşlarındaydım Büyük Adataş’ın önlerinde koyun güderken bu evranın yavrularından boyu nerede ise 2 metre olanının birisini GİRDEV Gölü’nün kenarında su içerken gördüm’’ der.
İ L H A N K U R T




















