KONUMLANDIĞIMIZ YER
Bizler, günden, gündemden nasıl haberdar olacağımız konusunda hep seçici olageldik. Belli yayınlara odaklanmamız bu yüzdendir. Yönümüzü, doğrultumuzu belirlemeyi belki de erken önceledik, önemsedik.
Ben, yaşamım boyunca, karşıt zihniyet kesimden sayılı oranda kitap, gazete, dergi okumuşumdur. Para bastırarak okumadım, desem de yeridir.
Lisedeki sınıf sıralarında, gel git yalpalamalarıyla dirsek çürüttüğümüz(!) dönemlerimizdeydik. İşte o dönemde bir arkadaşımızın söylemi daha dünmüş gibi aklımda, belleğimdeki yerini korur.
O arkadaşımız, aileden tutucu kesimden biri idi. Bu yanı, aramızda yaptığımız ateşli söyleşilerimize de yansıyordu.
Her nasılsa, söyleşimiz, bir yerinde Cumhuriyet gazetesi okuma boyutuna varıp dayanmıştı. Bizler için hiç sorun olmayan o boyut, meğerse arkadaşımız için öyle değilmiş.
O arkadaşımızın babası, merdiven altı sayılacak denli küçük ölçekli bir yerde, tek tabanca örneği idi; tekel ürünleri satıyordu. O günlere göre de çağdaş bir kahve değirmeni ile ibreli, yuvarlak kadranlı, hassas göstergeli, hoş, tartı aygıtı kullanıyordu. Öylesi ise, başka bir yerde yoktu. Biz de arkadaşımızı, sık sık, o kahve kokan, küçük dükkânlarında görüyorduk.
İşte o arkadaşımız, ateşli söyleşilerimizin birinde, açık, anlaşılır, ilkeli bir tutum sergiledi. Bizim, hep yapa geldiğimiz tartışma ve söyleşilerimizde, özellikle konu edip kaynak olarak gösterdiğimiz Cumhuriyet Gazetesi’ni önemsiyor, okumayı yabana atmıyordu. O ara ettiği söz ise çok çok öne çıkmıştı. O günlerin, tutucu kesiminin başat düşünce gazetesi ise belliydi; Tercüman Gazetesi ille de ön alıyordu. Bizimkisi de iş, eylem olarak, Cumhuriyet Gazetesi’ni alıp okumaya sıra gelince, para vererek o gazeteyi almazmış.
O arkadaşımızın, bizim gibi yalpalayarak giden bir yaşamı olmadı. Sonuçta Hukuk Fakültesi’nde okuyup kısa zamanda noter olup çıktı. O işini de yıllarca hep aynı yerde; o gözbebeğimiz olan İstanbul’da kalarak sürdürdüğümü biliyoruz. Bizim ise, ayakta kalabilme adına, taşarada, savrulmadığımız köşe bucak kalmadı desek yeridir. Başımızı dik tutma çabamızın bedeli de ağır oldu; diz çökmedik çökmemesine de kalabalık aile çocukları olarak geçinebilmemiz güçtü; sürüm sürüm sürünmek, bir türlü kaçınamadığımız başat yaşam gerçekliğimiz oldu.
O yüzden, bir kişinin, sağlık kurumları arasında en son düşmeyi akıl edeceği yerin(!) nasıl bir ortam olduğunu da bilenlerden biriyimdir. Bir başka yakın arkadaşım da öyledir.
Öyle biri olduğum içindir ki, ilkeli olan, kimlerin yanında durmam gerektiği konusunda yanılmamaya özen gösteririm.
Günümüzde de gazete satın almalar iyice düşmüş bulunuyor. Öyle olmakla birlikte yine de “besleme ve havuz medyası” diye anılan büyük kesim var. Kendi alanlarında etkili olmaya bakıyorlar.
İşin içinde yer alanlar, getiri, kazanç konusunda bocalıyor, o yüzden ödünler de veriyorlar. Bu hoş bir boyut değil elbet.
Herkese iyi haftalar…