KAHVALTI…
10 Ocak; Çalışan Gazeteciler Günü.
Seydikemer Belediyesi; Cumartesi sabahı Fethiye Basını’ na DSİ’ de kahvaltı verdi.
Teşekkür ederiz…
Kahvaltı; Canan Karatay Hoca’ nın tavsiyelerine uygundu diyebiliriz…
Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Turhan, kahvaltıda bir anısını anlattı. Anı hoştu…
İl dışında katıldığı bir toplantıda kendisine, hangi belediyeyi temsilen geldiği sorulmuş. O da, Seydikemer Belediyesini temsilen geldim demiş. Muhatabı hemen; tamam tamam demiş, bildim. Seydişehir Belediyesi’nden demiş…
Hey yavrum hey..!
Coğrafya Kültürü dediğin ancak bu kadar olur.
Sonuç olarak; Seydikemer’ in işi zor.
Hüseyin Turhan’ın dediği gibi, bu günlerde tam dokuz ay on günlük.
Dünyaya gözünü açmaya hazır…
Daha emekleyecek, yürüyecek. Sokaklarını güzelleştirecek de, bütün Türkiye O’nu tanıyacak…
Yolunuz açık olsun..! “Basın” olarak destek olacağız haliyle…
*
Devletin Seydikemer’e yerleşmesi zaman alacak… Dokuz kamu kurumunun hepsi kiralık binada hizmet veriyormuş.
Seydikemer Belediyesinin coğrafyası adeta uçsuz bucaksız… İki-üç vilayet ile sınırı var. Dağı var ovası var. Yaylası var sahili var…
Seydikemer’ den üç günde “Şehir” yaratmak mümkün değil elbette… Bir “Kent” ancak üç yüz yılda yaratılabiliyormuş. “Kentli olabilmek” için de, altı kuşaktan bu yana kentte yaşıyor olmak gerekiyormuş. Bu durumda Seydikemer’ den ilk iş olarak “Güzel bir köy” yaratmaya çalışmak, belki daha doğru bir çalışma olur…
Bunun için…
Önce alt yapı.
Sonra?
Belediye; denetiminde bulunan ve sınırları belirlenmiş olan her karış toprağa çınar ağacı fidanı diksin. Ama; fidanların dibinde iki tane destek çubuğu da bulunsun ki, fidan, “ağaç” olduğunda “Hacıyatmaz” gibi değil, dik dursun. Bu fidanlar, dikene yaramaz ama, torunlarına yetişirler. Çocuklar; başına güneş düşmeden kız arkadaşlarıyla yollarda gezebilirler…
Haaa… Şu var yalnız: Fidanı dikmekten çok, koruyup büyütmek zor iş.
Ayrıca; çok masraflı bir iş değil.
Diğer önerimiz: Bütün yol boylarını ve mahalle içindeki sokakları güzelleştirin. Bu iş de masrafsız sayılır.
Şu şekilde: Yol boylarında ne kadar görüntü kirliliği yaratan ağaç taş, hurda eşya, viranelik yapı var ise kaldırtın. Yol boyunda göze hoş gelmeyen işyerlerini önce disiplin altına alın. Uzun vadede kaldırtın. Gözden uzağa aldırtın. Lastikçinin, inşaat malzemesi satıcısının, gübrecinin, hurdacının vb. işyerinin, ne işi var yolun içinde..?
Seydikemer’ in bütün giriş ve çıkışları güzelleşsin.
Hariçten gelenlerde iyi bir imaj bıraksın…
Eski yapı sahiplerine süre verin, yapıyı ya kaldırsın veya bakımlı hale getirsin (Her ne kadar bir tane de benim var ise…)
Bu işler için sık sık halkı eğitici duyurular, anonslar yapın.
Mülkün vatandaşa ait olması, ona, “mülkü dilediği gibi kullanma hakkı” vermemeli.
Son olarak: Mahallenin birinde bir Mevlüt Yemeği oluyor. Okumalar, dokuz mahalleden duyuluyor. Mevlüdü dinlemek isteyen olay yerine geldiğine göre sesi son şiddette açmaya gerek var mı?
Seydikemer henüz “kent” değil ise de, kent kültüründe böyle bir şey yok…
Yaşanan çevre canlı ama, sessiz olmalı…
*
Gelelim bize, yani “Basına”
İyi gidiyoruz. “Yerel Basın” tuttu…
Emeği geçen bütün basın emekçileri sağ olsun, var olsun..!
Hepsinin Çalışan Gazeteciler Günü’ nü kutluyoruz!
Basın işinde, bir iki eksiğimiz var. Önce şu (-de) (-da) ekleri meselesi… Bilindiği üzere; (De) ve Da’ yı, “Dahi” sözcüğünün yerine kullandığımız zaman, ayrı yazıyoruz. Kesme işareti( ‘ ) ile ayırmıyoruz.
(De) yi;
Kemer’de kar var derken, böyle yazıyoruz.
Kemer de ilçe oldu, derken böyle yazıyoruz.
Güzel Türkçe’ mizi hem güzel konuşmak hem de doğru yazmak yurttaş sorumluluğumuz…
Ayrıca; “Osmanlıca” diye bir dil yok. Türkçe’miz ile hem felsefe yapılır hem de bilim… Nitekim Osmanlı’ nın altı yüz yılda yapamadığı bilimsel çalışmaları, Genç Türkiye Cumhuriyeti altmış yılda yapmıştır.
GEZMEDEN EDEMEMİŞ…
“Postacı” baba, bayramın ilk günü izinliymiş. Çoluk çocuk, şu bayram sabahında babamızla birlikte bir kahvaltı yapacağız diye sevinirken, bir de bakmışlar, babaları evin içinde görünmüyor.
Baba; uzunca bir süre sonra kapıda görününce, çocuklar:
-Ya baba, sen neredesin? Biz hanidir seni bekliyoruz, demişler.
Postacı baba:
– Kusura bakmayın çocuklar,. Şehri, şöyle bir dolaşıp geldim, demiş…


















