DOLMAYAN PARA KÂSESİ
Genç İmparator kenti dolaşmaya çıkmıştı. Halk dalkavukluk ederek önünde secde ediyor, arkasındaki yâveri elindeki bozuk paraları halkın üzerine atarak, bunları kapmaya çalışan zavallıların birbirleri ile ölesiye dövüşmesini keyifle seyrediyorlardı.
Herkesin yerlere kapandığı anlarda, üstü başı paçavralarla bezeli bir ihtiyar İmparatora doğru yürümeye başladı. Muhafız, havaya kaldırdığı kılıcı ile ak saçlı başı gövdesinden ayırıyordu ki; İmparator seslendi “ dur ! “ Sonra atından inerek yürüdü mağrur İmparator ve bu ihtiyarın önünde diz çökerek, kirli eteğini öptü.
Ulemâdan birkaç kişi, bu ihtiyarın daha önceki İmparatorları olduğunu hatırladı. Yıllar önce tahtından ferâgat ederek hakikati aramak adına dünyayı gezmeye çıkmıştı.
Yolu eski hükmettiği topraklara düşen, hasta ve yaşlı babasının yorgun ve hasta olduğunu gören İmparator, bakıma alınması için hekimlerine emir veriyordu ki, babasının cılız sesi yükseldi; “ babana yardım etmek istiyorsan, şu kâseme biraz bakır para koy, ekmek alabilmem için, başka bir şey gerekmez. “
YâverHazînedarı çağırdı, bir avuç para koydular kâseye, halk homurdanmaya başladı; “ bir hasta adama para vereceğine, bize dağıtsınlar.”
Hazînedar şaşırdı, bir avuç para kâsenin içinde kaybolmuştu. İmparator’un gözleri fal taşı gibi açıldı ve Hazînedar’a bağırdı; “ tekrar doldur. “ Her avuçta şaşkınlık daha da yayılıyordu, zira bir çuval para küçücük kâseye boşaltıldığı halde, hâlâ boştu. Hizmetkârlar çuval üzerine çuval taşıdılar hazineden. Kırkıncı çuvalda İmparator babasına söylenmeye başladı; “ Ne efsunlu kapmış bu, kırk at yükü para gitti, hâlâ boş! Nasıl ve neyle doluyor? “
Saltanattan elini eteğini çekmiş, yaşlı ve eski İmparator oğlunun kulağına fısıldadı;
“ Ah oğlum, benden daha akıllı ve anlayışlı çıkmana çok sevindim. “ Nasıl bir kâse bu “ diye sordun. Ben, bunu anlayabilmek için hayatımı, binlerce kadını, akıllara sığmayacak servetimi içine attım. Sağlığımı, şerefimi, onurumu, her şeyimi bunun içine attım ama hep boş kaldı, hiç dolmadı. Çünkü bu kâse, benim arzu ve hırslarımdan yapılmış.Yok edici, yakıcı bir kâsedir bu. “
// Kâsenin çatladığı güne şükürler olsun…