PAZARLIKÇILAR
Kısır döngü sarmalı… Bu, benim, uzun zaman önce, ayrılıp gittiğim memleketime, zorunluluktan kaynaklı dönüp gelmelerimde, bir türlü içselleştiremediğim söyleşi ortamlarımız var. O yüzden, yazıma başlarken, öylesi bir tümce kurmayı yeğliyorum.
Aynı yaş kuşağının, aynı kurum eski çalışanları olarak sıkça bir araya geldiğimiz oluyor. Birlikte, o eskinin, epey bir anılarını biriktirmişiz; değinmeden geçip günceli ele alıveremiyoruz. Başat konu, ille de o birlikte çalışılarak geçirilmiş meslek boyutu olacak.
İyi de işte o konuda kısır bir döngü sarmalı ortaya çıkıyor, öteye, beriye çekiştirildiğinde ise bence hiç de hoş kaçmıyor.
Ben, zaten, koyu tutucu, dedikoducu, baskın yobazlık yanından yaka silkerek, oralardan, yıllar öncesi çıkıp gitmişim. Bunu da özellikle üsteleyerek istemiştim. O tür yaklaşımlara hiç de gelemiyorum. Ne yaparsam yapayım; dinleyici olduğumda, işte o tür söyleşileri duruyorum.
İlle de emekli aylıklarımız dile getirilecek işte. Seninki ne kadar, derecen ne, denilecek!
İlçenin merkezindeyiz. Hemen ötemizde de zamanında kiliseden dönüştürülmüş Çarşı Cami’miz var. Bazılarımız öğle ve ikindi namazı odaklı.
Bazılarımız da artık bastonla yürüyebilmekteler. Kendilerinin tutuculukları öne çıkmış; şimdinin yürütme erki zihniyetine destek söylemleri var. Oğullarını kendi eski kurumlarına sokabilmiş olmanın etkisinde olsalar gerek, o yana hiç söz ettirmiyorlar. 1960 Devrimi onlar için, kötülüğün başı gibi düşünülür olmuş. O zaman, sözde Kur’an gizlemeleri olmuşmuş. O yönlü aramalar yapılmışmış! Şimdiki zihniyet yüceltilecek ya!
İşin en can sıkıcı boyutu yine o derece, kademe ilişkili emekli aylığı.
Zamanında, bu andığım kişiler, birlikte çalıştığımız sıralar, dışarıdan okul bitirme de konuşurlardı. İyi de, bulunduğumuz ilçe ve ilde değil; doğudan, paranın satın aldığı diplomalardan söz ediyorlardı. Parayı bastırıp dönüşlerinde, yanlarında dışarıdan okul bitirme belgeleri olacak. Niye? Bizim o kamu kurumlarımızda her bir okul bitirmenin maaşlara etkisi var da ondan. Haksız kazanç, yalnızca kaçakçılık yapmakla mı oluyor sanıyorsunuz? İşte işin öylesi boyutu da vardı. O sıralar sözde kalmıştı. Yapanlar vardı ki konuşuluyordu.
Bir de bu zihniyet destekçisi meslektaşlarımız, otuz, otuz beş yıl çalışmışlıkları olan arkadaşlarımız. Sicilleri döşenirken haberleri oluyor(!). İşi pazarlığa, yüzsüzlüğe dökenlerimiz de çıkıyor. Altı yıl üst üste doksan puan alanlarımız, bir üst dereceye yükselebiliyorlardı. Kasıntılarından da yanlarına varılmıyordu.
O, şimdinin zihniyet destekçisi arkadaşımız, kendisine kimin o puanı esirgeyip vermediğini de iyi biliyor ve ona kızgınlığını saklamıyor.
Benim öyle bir arsızlığım olmadı. Emekliliğimi hak ettiğimde, sıfır ay, sıfır gün üzerinden ayrılmaya baktım. Açıktan eksik eğitimimle yükseğini de yapmış, bir de meslekte yükselme seminer ve sınavına katılarak, en yüksek dereceden hak ettiğimi almış, emekliliğime saydırmıştım.
Yağcılıkla, pazarlıkla değil, verdiğim emekle hak etiğime kavuşmuştum. Başım dik, onurlu bir yaşamı yeğlemiştim. Uzun süre bir sicil üstüm de zaten hiç olmamıştı. Yalnızca bir mühendis, ne sicil verdiğini söylemişti. O da ayrılıp giderken demişti. O sicil puanı da yine tavana yakın olsa bile, üst üste alındığında hesaba katılmayan türdendi.
Bizim hallerimiz böyle işte.
Herkese iyi haftalar.




















