ÇÖZÜM: BÜYÜK AKIL
Ülkece topyekun biçimde gerek sade vatandaşlar arası ilişkilerde gerekse yönetici kesimin tutum ve davranışlarında muvazeneli olmak yerine bir uçtan diğer bir uca çok ciddi savrulmalar yaşıyoruz.
Sıradan vatandaşların tutumlarında vuku bulan ‘ifrat-tefrit’ gelgiti daha çok kendilerini ya da yakın çevrelerini ilgilendirirken yöneticilerin karar ve tavırlarındaki hızlı değişimler ise sonuçları açısından daha geniş bir kitleyi, milletin tamamını, doğrudan veya dolaylı şekilde etkiliyor.
Örneğin Suriye ile ilişkilerimizdeki 180 derecelik farklılaşmayı ele alalım. Ortak bakanlar kurulu toplantıları, kardeşlik gösterileri ve vizesiz ziyaretlerle geliştirilen sıcak ilişkilerin son seyrine baktığınızda takipte bile zorlanıyorsunuz. Bugün aramızda her bakımdan acılar denizini andıran bir travma yaşanıyor.
İsrail ile daha dengeli giden ilişkilerin seyrine göz attığımızda gözümüze çarpan dönüşüm de akıl alır gibi değil. Önceleri devletler arası düzeyde anlaşılabilir bir durumda yürüyen ilişkilerin bir seçim öncesi pat diye kesilmesi, ‘bir dakika’ çıkışları ve onu kovalayan restleşmeler, Mavi Marmara gemisinde yaşanan tarifsiz acılar, şimdilerde aniden ortaya çıkan ve doğrusu tevil etmekte zorlanılan dostluk açıklamaları…
Hükümet-cemaat ilişkilerinde beraber yürünülen uzun ve dolambaçlı yollar, okyanus ötesine selam göndermelerden ne istediler de vermedik noktasına varan ve ardından inlerine gireceğiz, cadı avıysa cadı avı girdabına kadar giden baş döndürücü değişim…
Rusya ile ilişkilerde ise batı bizi oyalıyor, biz Şanghay Beşlisi’ne girmek istiyoruz temennilerinden Moskova’da birlikte görkemli dualar eşliğinde cami açılışı yapmaya uzanan; giderayak uçak düşürmeye, birbirini terörü desteklemekle suçlamaya varan tıkanmalar ve buna bağlı ekonomik kayıplar…
Dünya ile entegrasyonunu sağlayabilmesi için elinden tutup adeta ikinci evimiz yaptığımız İran’ın Irak’ı Bağdat üzerinden teslim alması sonrasında yaşanan karşılıklı güvensizlik ve buna bağlı limoni ilişkilerin Suriye iç savaşında alınan pozisyonlar üzerine hemen hemen kopma noktasına gelmesi…
Ve, PKK/HDP çizgisiyle güzel şeyler olacak söylemleriyle başlatılıp analar ağlamayacak sloganları üzerinden halk desteği devşirildikten sonra Dolmabahçe mutabakatı ile perçinlenen görsel evliliğin Haziran sonrasında geldiği ve karşılıklı hain suçlamaları akabinde ülkeyi acılar denizine gark eden hazin tablosu…
Örnekleri pekala çoğaltmak mümkün; ancak derdimiz bu değil. Asıl üzerinde durmak istediğimiz, yaşanmış onca farklı olaydan sonra bile hala bir orta yol tutturamamış olmanın getirdiği sıkıntılar ve kronik sorunların çözümünde arpa bolu yol alamıyor olmamız.
Çok değil daha iki yıl önce bugün yaşananları öngörerek çözüm sürecinin ülke için bir çözülme, PKK açısından zaman kazanma ve hazırlık yapma olduğunu yazıp eleştirenlerin kan emici, morg bekçisi, kafa tasçı ve şehit istismarcısı olmakla suçlandığı bir ülkede bugün HDP eş başkanlarının dokunulmazlıklarının kaldırılması açıktan konuşuluyorsa nerede, neden ve nasıl yanlış yaptığımızı sorgulamanın tam vaktidir.
Milletçe hangi mevzu olursa olsun, kişilerin tekil aklından ortak akla geçerek çözüm aramanın daha kazandırıcı, en azından daha az kaybettirici olduğunu anlamak zorundayız. Keloğlan masallarında olduğu gibi ‘Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik; bir de baktık ki arpa boyu yolu zor gittik!’ tekerlemelerini söylememek için çözümün büyük akıldan geçtiğini kavramalıyız. Yoksa viraj çok keskin, araba ise süratli…