BÜYÜK FOTOĞRAF/ MEHMET UÇAR
ÖĞRENCİLER VE ÖĞRETMENLERİ
Fabrikanın gücünü, güvenirliğini, mutlak değerini topluma sunduğu ürünün kalitesi belirler. Eğer aldığımız bir üründen memnunsak onu üreten marka altında çalışan patrondan işçisine kadar herkese karşı olumlu bakarız. Tersi de doğrudur ve bizi kendisinden uzaklaştıran her ne malzeme olursa olsun onun üreticilerine de mesafe koyarız. Eşyaya dönük bu düz mantık değerlendirme düsturuyla öğrenci ve öğretmen arasındaki münasebeti de ele alabiliriz. Bana yetiştirdiğin öğrencileri söyle, sana nasıl bir öğretmen olduğunu; senin yetişmende katkısına inandığın öğretmenlerini söyle, nasıl bir öğrenci olduğunu söyleyeyim demek sanırım abartı sayılmaz. Öğretmenin kalitesi topluma hazırladığı öğrencisinden bellidir. Akşemsettin olsun Molla Gürani olsun, onları devirlerinin başöğretmeni yapan Fatih’i yetiştirmiş olmalarındır.
Kendi adıma öğretmenlerim açısından genelde şanslı olduğumu düşünüyorum. Bana okuma, araştırma, düşünme, yazma, mevcut durum ile yetinmeme, mücadele etme, geride iz bırakma, analitik bakış açısına sahip olma, olaylara ve durumlara ait büyük fotoğrafı görebilme, insanlara dair ruhi projeksiyonlar çizebilme, yeni gelişmeleri öngörebilme, vatan sevgisi taşıma, inanç değerlerime yakın olma ve kimlikli bir duruş sahibi olma gibi hasletlerimi benim üzerimde emeği olan kaliteli öğretmenlerime borçluyum. Buradan tek tek isimlerin sayamadığım için bağışlamalarını dilediğim öğretmenlerimin ortak özellikleri iyi insan, doğruyu yanlışı idrak eden ve karımızı zararımızı bilen fertler olarak yetişmemizi amaçlamış olmalarıydı. Bugün ise sınıfa girer konuyu anlatırım; gerisi beni ilgilendirmez anlayışı, öğretmenler arasında git gide hâkim olmaya başlamıştır. Elbette fedakar, mesleğinin hakkını veren, sorumluluk sahibi öğretmenlerimizi, sayıları az da olsa takdir ediyoruz.
Bir öğretmen olarak bugünün gençlerinin yerine kendimi koyduğumda onların hakkındaki her negatif tespitin sorumlusu olarak kendimizi, biz öğretmenleri görüyorum. Yeni nesil bizim eserimizdir; bundan zerre kadar şüphem bulunmamaktadır. Eğer onlarda bir ahlaki çözülme, bir hedefsizlik ve gayret eksikliği, bir vurdumduymazlık, bir bencillik, bir köşeyi dönmecilik, kötü alışkanlılar kazanma var ise bütün bunların sorumlusu biz öğretmenleriz. Soruyorum özel dersten başka bir düşüncesi olmayan bir öğretmenin öğrencisi bencil olmaz da ne olur? Kendi çocuğunun yerine diğer insanların çocuğunu koymayan bir öğretmenin elinde yetişen öğrenci de diğerkâmlık duygusu gelişebilir mi? Sürekli alkol alan bir öğretmenin öğrencisi kötü alışkanlıklara daha kolay düşmez mi? Başkasını bilmem, kır atın yanında olan ya huyundan ya da suyundan alır. Huylar da hastalık mikropları gibi sirayet edicidir. Dağına göre kar yağar demiş atalarımız. Öğrenci, öğretmeni; öğretmen de öğrencisi kadardır.
Bir öğretmen düşünelim örneğin; öğrencilerine ders dışı zamanlarda ücretsiz takviye ders veriyor, ihtiyacı olana zenginlerden bulup yardımcı oluyor, hayata daha hazır olarak girmesi için talebesinin tecrübesini arttırıcı çalışmalar yapıyor, iş ve işlemlerinde prensipli ve sorumlu olmayı yeğliyor; o öğretmenin öğrencileri ileride parasız da hizmet etmeyi önemseyen, yardımsever, mesuliyet duygusu yüksek, paylaşımcı insanlar olacaklardır. Bir de hafta içi okuldaki öğle sonları derslerine gelmemek için rapor alan ama hafta sonu aynı saatlerde para kazanmak için sınav görevi alan, evdeki kendi bebeğini okuldaki öğrencilere tercih eden, öğrencileri birinci yazılıda döküp özel derse mahkûm eden, yasadışı örgütlere eleman kazandırmayı birincil amaç görüp okulu irtibat bürosu gibi kullanan, gayrı ahlaki zevklere düşkün ve toplumun genel inanç değerleriyle tutuştuğu kavgasında öğrencileri kobay olarak feda etmeyi göze alan öğretmenin elinde büyüyen öğrenci de kayıplar hanesine daha baştan yazılmalıdır.
Bugün için iyi öğretmenlerin elinde büyüyen öğrencilerin oldukça az olduğunu söylesem, umarım bir eğitimci olarak öğretmen düşmanı gösterilip linçe maruz kalmam. Varsın linç kampanyası bize giyotin olsun; fakat biz yine de gerçeği Galileo gibi haykırmaktan kendimizi alıkoymayalım: Günümüzün öğrencileri öğretmenleri açısından şanssızlar. Tamam, belki sinüs, kosinüs, logaritma; do, re, mi; beyin, beyincik, omurilik soğanı; futbol, basketbol, voleybol; kaside, gazel, mesnevi; am, is, are; makaralar, aynalar, güç; cumhuriyet, seçim ve demokrasiyi öğretiyoruz öğrencilerimize fakat hayata onları ne kadar donanımlı olarak hazırlıyoruz sorusu hala havada asılı duruyor. Sorumluluk sahibi nesiller yetiştirmek istiyorsak herkesin öğretmenlik yapamadığı bir süreci derhal başlatmak durumundayız. Ancak özel öğretmenlerin elinde yetişen nesil özel olacaktır. Yani ne var mevcut durumda diyenlere sadece şunu söylemek istiyorum: Yeni nesil bizim eserimizdir; bari sonrakilere zararımız olmasın!

















