BİR GİRİŞİMCİYİ BALTALAMA PAHASINA YAPILANA BAKINIZ!
Haydi yine buralarda iyisiniz; oysa güzel ülkemizin başka yerlerinde neler oluyor bir bilseniz; şaşarsınız. Açıklamamın bu kadarla kalmayacağını anladınız sanırım. Sıkı durun, sözümün gerisini de getireyim.
Benim memleketim; ilçem, Balıkesir ilinin doğusunda yer alan bayağı bir büyük ölçeğe sahiptir. Geçmişinde hep sağ seçmen ağırlıklıydı. Bugünde o tablo hiç değişmemiştir. Hatta geçmişinin kat be kat üstüne çıkarak ülkemiz genelindeki siyasi yönelişin önde gideni olmuştur. Denebilir ki, o yanıyla Ankara’nın batısında olup ta o denli yüksek oy oranıyla, şimdiki yönetime arka çıkıp destek veren bir başka ilçe de yoktur(Yakın geçmişteki Halkoylamasındaki bu destek oranı % 79’dur.)
Siz, buralarda, bir yol kıyısında tezgâh açıp alışveriş işine girişebilirsiniz. Sizin üzerinize, göze batmadığınız sürece varan da olmaz. Kaya yolunda, birileri çıkıp kaynamış mısır satmaya başladığı görülür. Köy çıkışlarındaki yol boylarında orada kıt kanaat ya da çokça üretilen meyve sebze satışlarının yapıldığına tanık olmuşsunuzdur. Bu çoğu yerde de böyledir. İncirköy’ün başında gözleme-çay-ayran satılan bir çardak sizi şaşırtmaz. Bunlar sıradan görüntülerdir.
Gelgelelim bizim o memleketimiz olan ilimizin doğusundaki ilçemizde o türden işlerin boyutu bazı kişiler olduğunda değişiktir.
Geçen hafta içinde oralardan buralara çıkıp gelen bir tanıdığım oldu. Ki, zamanında o sözünü ettiğim ilçede gazete çıkartmış, asıl işi olan matbaacılıkta tipo baskıdan ofset baskıya da geçerek çağdaşlığa ayak uydura bilmiştir. Ben de kamu görevlisi kimliğimin sınırlarını zorlayarak onun o gazetesinde başımı derde sokmadan köşe yazıları döşeye gelmiştim. Gün döndü, devran döndü; işler başka yönlere evrildi. Ben oralardan kendimi buralara attım. İnanç boyutunun ve tutucu yanın baskın olduğu oralarda kalıp gitmeyi istemedim. Onca doğru dürüst çabalarımın da karşılık bulmadığı kanısıyla gönül kırıklıkları yaşadım.
Ogünlerden sonra ülke yönetimi gidişatında bizim oralarda başlayan değişim-dönüşüm giderek genele yayılınca işin iç yüzü, seyri de değişti. Çatlak sesler olarak nitelenen karşıtlar, kendileri için yaşam alanı bulmakta zorlanır oldular. Onlardan biri de bu matbaacı tanıdığımdır. O, zamanın DSP önde geleni, ildeki 8.nci sıra milletvekili adayı, gerçekleştirilmiş en büyük yapı kooperatifi kurucusu, karşıt düşüncelerini yansıtmaktan geri durmadığı internet gazetesi sahibi, toplumsal iletişim ağında grup kuran ve yöneten, Eko Turizm Derneği gibi bir ilerici oluşumu da düşünebilen nitelikleriyle donanımlı, birikimli bir insandır.
Bizim o ilçemizin epey bir batısında, asfalt yolun kıyısında, sarp yerlerin sonunda görece düzlük sayılabilen çam ağaçlarının küçük bir koru oluşturduğu, adına “Şeytan Çamı” denilen bir yer vardır. Gün batımının en uzun görülebildiği, hoş yerlerdendir. Yakınlarında pınar da vardır. Eskinin öküz arabalı günlerinin, zorlu yokuşlarından biri olarak da bayağı ünlüydü. Buralara gelmezden önce orasını da gidilip gelinecek, yenilip içilecek alanlardan bir yer olarak sever, ilginç bulurdum. İşte o matbaacı-gazeteci-koopertifçi-siyasetçi arkadaşım, orada dernekleri adına sabit olmayan bir yeme-içme yeri denemeye kalkışırlar. Dernek oldukları bilinciyle hareket ederek kaymakamlığa bilgi vermeyi de akıl ederler. İşte ne olmuşsa ondan sonra olmuş; önce jandarma, sonra trafik polisleri, ardından Karayolları, ardından da ilgili Orman İşletmesi’nden Koruma Görevlileri gelip iki ağaç arasına gerilmiş yöresel yemek adının yazılı olduğu bez için ileri geri söylenirler; tutanak düzenlemek isterler. Girişimin önünün kesilmek istendiği sır olmaktan çıkar. Karayollarından birisi ise “İlçe hayatımızın bozulmasına izin vermeyeceğiz” diyerek, asıl amacın ne olduğunun ip ucunu açık eder.
Sonuç ne olur, biliyor musunuz? Hiç akıl dahi edemezsiniz. Matbaacı-gazeteci-kooperatifçi-siyasetçi tanıdığımız, ilgilendiği o alana yeni bir adım attığında, az kalsın küçük dilini yutacak gibi olur; orada bulunan tüm yetişkin çam ağaçları kesilip yerlere serili verilmiştir.
İşin engellenerek bu boyuta varmasına inanın çok üzüldüm. O benim de sevdiğim yerin çam koruluğunun ortadan kaldırılı verilmesini ben de oralara gittiğimde görmüştüm. O güzellikten, geriye, kep kel bir alan kalakalmıştı. Alan yeniden ağaçlandırılırdı; bu hep yapılırdı ama bu kastı aşan hareket bağışlanır gibi değildi. Bu girişimci arkadaşımız bir başka yerde de bu kez minibüs içi boşaltarak aynı düşüncesini gerçekleştirmek istemiş, belirlediği yere elektrik hattı da çektirmiş; küçük, tekerlekli bir ahşap baraka da yapmış. Birgün onun da yakıldığı haberini almış, gidip baktığında da çıplak gerçekle yüzleşmiş.
Olayların gelişimini bir de sizlerin değerlendirip akıl süzgecinden geçirerek yargınızı vermeniz için bu yazımı döşemeden edemedim. Ben kendi payıma üzüldüm ki ne üzüldüm!
Görünen o ki, buraları bir göç daha alacak gibi…
Yine de iyi haftalar diyorum…




















