Bu ülkede 90’lı yıllar ve 2000’li yılların yarılarına kadar farklı mevzilerden hep atışlar izleyerek geçirdik. Hep bir şamar oğlanı vardı. O da seçilmişlerdi. Yani halkın temsilcileri. Her gelen bir tokat da benden diyerek sıraya geçti. Yıllarca asker bu görevi yerine getirdi. Sırada başkaları da vardı. Bazen sermayenin temsilcisi TÜSİAD, bazen sendikalar, bazen yargı, bazen Yargıtay Cumhuriyet Baş Savcısı, bazen YSK, bazen de Anayasa Mahkemesi.
Anayasa mahkemesinin 52. Kuruluş yıldönümünde Haşim Kılıç’ın açıklamaları gündemi alt üst etti. Toplantı öncesi bazı şüpheler vardı. Ancak Haşim Bey’in 20 yılı aşkın devam eden Anayasa Mahkemesi üyeliği siyasetin olumlu düşünmesine sebep oluyordu. Sayın Kılıç’ın bu güne kadar sergilemiş olduğu tablo olumlu düşüncelerin ortaya çıkmasına vesile oluyordu. Tüm bunlara rağmen Sayın Başkan’ın yapmış olduğu açıklamalar bize nerede kalmıştık duygusunun depreşmesine sebep oldu. 17 Aralık sonrası yargı ve emniyetteki yer değiştirmelere ilişkin olarak “Yer değiştirerek sorunları çözemezsiniz! Yargı milletin iradesine tuzak kurulacak yer değildir” diyerek sert eleştirilerine start verdi.
Erdoğan AYM’nin son vermiş olduğu kararlar sebebiyle milli olmamakla suçlamıştı. Mahkeme başkanının yanıtı ise sert oldu. “Anayasa Mahkemesi’nin siyasi amaçlarla hareket ettiğini söylemek ya da milli olmamakla suçlamak içeriği ve derinliği olmayan sığ eleştiriler” Devlet erkanı orada toplanmışken şu açıklamaya ne demeli. “Gücün ve şartların etkisiyle gömlek değiştiren bir karakterin sahibi olamayız”
AYM başkanı herhalde hazır seçilmişler gelmiş iken onlara güzel bir ders vereyim dese gerek. Yargıçların önünde yapmış olduğu açıklamalar bizi gerilere götürdü. Eskiden askerler bu şekilde sıralanır sivil iktidara çekin düzen vermek için yüksek perdeden konuşurlardı. Laiklik derlerdi, Laik Cumhuriyet derlerdi. Mesaj hemen alınırdı. Yapılan konuşmanın elbette olumlu yönleri de vardı. Anayasa mahkemesinin görevlerini hatırlattı. Yargıdaki sorunlara değindi. 2010 öncesi ve sonrası ortaya çıkan vesayeti belirtti. Twitter kararına ilişkin yaptığı açıklamayı tam olarak savunamıyor. Bu konuda yapılan eleştirenlere hukuki bir dayanak bulamıyor. Yapılan açıklamalara siyasi iktidarın tepkisi ise sert oldu. Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop “Yakışıksız ve sığ değerlendirmeler… Bu işler cübbeyle olmaz, cübbesini çıkartsın siyasete girsin” diyerek tepkisini ortaya koydu.
Hukuk devletinin olmazsa olmaz erki sadece yargı değildir. Tek başına yargıya sığınmak demokratik devlet anlayışından uzaklaşmak demektir. Yasama, yürütme ve yargı bir ele alınmalıdır. Yegane güç yargı olursa birçok problem ortaya çıkar. O zaman hukuka uygun olmayan kanunlar ile karşı karşıya kalırız. Asıl demokrasi bu tür durumlar ortaya çıktığı zaman halkın seçtiği temsilciler vasıtasıyla bu sorunların değiştirilmesi imkanının var olmasıdır.
Genel şikayet edilen konular yargı içerisinde keyfi uygulamalardı. Beklenti bunların cezalandırılmasını gerektiğidir. 17 Aralık sonrası HSYK müfettiş görevlendireceğine toplanarak bildiri yayınlamayı tercih etti. İdari bir kurum olan HSYK’nın bu yaptıkları hakkında Anayasa mahkemesinde tespit yapmasını beklemek hakkımız olsa gerek. Buralara hiç değinmeyeceksiniz, sizi eleştirenlere “sığ düşünceli” derseniz o zaman birileri de size farklı sorular sorarlar. “Gömlek değiştiren bir karakterin sahibi olamayız” demek kimin için söylenmiş dersiniz?
Bugüne kadar yasama organını şamar oğlanı gibi görenler dönüp kendilerine ne kadar bakıyorlar bunu sormak lazım. Başkalarının eksiklerini görmek için göstermiş olduğumuz çaba milletin daha iyi yaşam koşullarına ulaşması için mi, yoksa durumdan vazife çıkarmak mı?
Sevgili dostlar bu konuşma bizim açımızdan şaşırtıcı olmakla birlikte sıra bana gelse de bir konuşsam diyenlere benzeyen bir konuşmadır. Bu konuşma; millet iradesi ile oluşmuş TBMM’ye asgari saygı kurallarından uzak bir konuşmadır. Kuruluş yıldönümünde çağrılan misafire böyle davranılır mı? İnsanın ah diyesi geliyor. Zamanı mıydı bize Vural Savaş’ı hatırlatmak, Yekta Güngör Özden’i düşündürmek, 411 el kaosa kalktı manşeti beynimizde tazelemek, 367 garabetini tekrar yaşatmak. Değer miydi ne dersiniz? Haşim Kılıç konuşma öncesi ve sonrasında toplumda nasıl bir değere sahip olduğunu vicdanında sorgulasın. Belki gerçeğe ulaşma imkanı olur.
Ayrıca şu diktatör dediklerine bakar mısın. Karşısına geçmiş en hafif deyimle fırça atılıyor. Bu nasıl diktatörse. Başkaları konuştuğu zaman demokrasi oluyor. Başbakan konuştuğu zaman diktatörlük oluyor öyle mi?
asimcezayirlioglu@hotmail.com
29 NİSAN 2014 SALI