1 KASIM VE YENİDEN CUMHURİYET…
Prof. Dr. Kemal Kocabaş
Bugün 29 Ekim 2015, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 92. yıldönümü. Kutlu olsun… Bugün sabah erken İzmir-Ankara uçağı ile kızımıza ziyaret için Ankara’ya geldik. Sabah İzmir’den uçak kalktığında kaptan yaptığı anonsta yolcuların “Cumhuriyet Bayramını” kutladı. Uykulu gözlerle otururken kaptanın yaptığı anons ile kendime geldim. Zira ülkede son günlerde o kadar olumsuz, sevgisiz, hukuk dışı süreçler yaşanırken gökyüzünde, yerden 9 bin metre yükseklikte duyduğum bu Cumhuriyet Bayramı kutlaması çok şık ve zarifti ve bütün çakralarım açıldı. Büyük bir keyifle hostes kızımızı çağırdım ve bayram kutlaması için kaptana teşekkürlerimi iletmesini rica ettim. Sonra da Ankara’ya gelene kadar Cumhuriyet tarihimizi, Cumhuriyet algımızı, son 13 yılda kaybettiklerimizi düşünerek 1 Kasım seçimlerinde “Yeniden Cumhuriyet” demenin önemini düşündüm.
Cumhuriyet, bizim Fransız Devrimimizdi sanki, aydınlanmaya, özgür bireye, kulluktan kurtulmaya “merhaba” demenin adıydı. Gücünü gökten değil, akıl ve bilimden almanın adıydı. Anadolu topraklarında aklını kullanabilen insanların özgür ve bağımsız yaşamasının yollarını açan aydınlık bir pencerenin adıydı. Tarım toplumunun kültüründen, ortaçağ değerlerinden sıyrılıp insanlığın hümanist evrensel değerleriyle tanışmanın adıydı. Kadının özgürleşmesinin, bilim ve sanata yolculuğun adıydı. Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası yaratılan büyük bir aydınlanma imecesiydi. Büyük bir eğitim hamlesi, halk çocuklarını okulla buluşturmanın adıydı. Anadolu topraklarında kendini var etmiş tüm kültürlerin üzerinden yeni bir ulus yaratmanın heyecanıydı, bir kültür devrimiydi.
Şüphesiz ki her ülkenin toplumsal gelişim süreçleri farklı. Toplumların “din” ilişkileri ve yüklediği anlamlar da farklı. Batı toplumları yaşadıkları Rönesans süreçleri sonunda din ile olan ilişkilerini yeniden düzenlemişler ve din, kişi ile tanrı arasında kendi ritüelleriyle özel bir ilişki olarak yer almış. Seküler yaşamı ve demokrasiyi temel alarak gelişme süreçlerini başarıyla taçlandırmışlar.
Cumhuriyet, bir devrimdi, dönüşümü öngörüyordu. 600-700 yıllık bir imparatorluk, tarım toplumunun üzerine kurulmuştu. Tarım toplumu değerleri ile Cumhuriyet değerlerinin örtüşmesi olanaksızdı. Tarım toplumu insanı; biat eder, sorgulamaz, akıl ve bilimden yana değildir, hayır ve şerrin gökten geldiği inancıyla şükreder. Süreç içerisinde aydınlanmanın kurumu okul ile tarım toplumu değerleri çatışır hale gelir. İçinde yaşadığımız yıllarda yaşanan olay budur ve cami ile okul gibi misyonları farklı iki kurum iç içe girmiştir. Pedagoji ve bilime aykırı bu durum 2015 yılının en büyük ironisidir… Tarihin bu döneminde ülkemizde okul, yani akıl ve bilim; göreceli, geçici bir gerileme ve yenilgi yaşamaktadır. Ama toplumsal diyalektik gelişim hayatın hep iyiden, güzelden, doğrudan yana aktığını ifade eder. Bu nedenle bu gerileme, bu yenilgi 1 Kasım 2015 seçimlerinde geriletilebilir, geriletilmelidir de. Akıl ve bilimin egemenliğini inanmış, demokrasiden, hukuk devletinden yana olan bu ülkenin demokratik güçleri 1 Kasım seçimlerini umuda, yeni bir başlangıca dönüştürebilirler ki böyle bir güçleri de vardır. Tıpkı Başaran’ın “Çamlıbel’de bir gül açsa /Uykuları kaçar/Bolu Beyi’nin/Çünkü kırmızıdır gül/Halkın ve toprağın/Uyanışına benzer”dizelerinde olduğu gibi.
1923-1946 Devrimci Cumhuriyet dönemi. Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan-Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, Rüştü Uzel ve pek çok adsız kahramanın işle, emekle Cumhuriyet aydınlanmasının çatısını kurdukları dönemin adı. Tabii ki her dönem anti-tezini üretiyor. Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Reşat Şemsettin Sirer, Adnan Menderes, Celal Bayar, Emin Soysal ve pek çok kişi Cumhuriyetin bu aydınlık yolculuğunda anti-tez olarak tarihte yerlerini alıyorlar. İkinci grupta yer alanlar bireyin özgürlüğü, akıl ve bilimin egemen olduğu bir toplum öngörüsünden çok uzaklar. Soyut, içi boş sandıksal bir demokrasi kültürü ve propaganda süreçlerinin yoğun dini argümanlarla, Cumhuriyet karşıtlığıyla donatılması bu dönem tartışmalarının en önemli ayrışmasıydı.
Sosyalizm bir aydınlanma düşüncesidir. Sosyalistler de akıl ve bilimi, laik-seküler yaşamı temel alırlar. Tüm bu süreçlerde ülkenin sol siyasi kadroları, yazarlar, şairlerin büyük acılar yaşadığı da açıktır. 1930’lara girerken Nail Çakırhan, Nazım Hikmet ve sonraları Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Muzaffer Şerif, Behice Boran ve pek çok aydın derin acılar yaşamıştır. Cumhuriyet kuruluş sürecinde oluşan bazı derin ordu yapılarının sol karşıtlığı, ülkenin 2015 muhafazakar fotoğrafının oluşmasında önemli parametrelerdir. Buralarda bir özeleştiriye ihtiyaç vardır. 1947 Yücel’in ve Tonguç’un tasfiyesi, Tan gazetesi yakılması, Sabahattin Ali’nin öldürülmesi, Nato yolculuğu ve Köy Enstitülerinin kapatılışı Cumhuriyetin yaşadığı önemli travmalardır. 1950’den sonra iktidara gelen tüm sağ siyasal iktidarlar hiçbir zaman özgürlükçü olmamışlar ve varlıklarını sol-Cumhuriyet karşıtlığı üzerinden yaratmışlardır. 1950 sonrası oluşan tüm anti-demokratik süreçleri üzerinde Cumhuriyet eleştirisi yapmak o nedenle doğru değildir. Yine ordunun 1960, 12 Mart, 12 Eylül darbelerinin ülkedeki aydınlanmacı sol kültürün üzerinden buldozerle geçmesinin bu fotoğrafın oluşmasına katkısını inkar etmek mümkün değildir. Solu ezen bir Cumhuriyetçilik anlayışı günümüzü yaratmıştır. Bugün bu düşünsel tartışmayı yaparak yeniden Cumhuriyet demenin yollarını aramak tarihsel bir görevdir.
29 Ekim 2015, üniversiteler suskun, eğitim dinselleştirilmiş-piyasalaştırılmış, okullardaki laik-demokratik-bilimsel eğitim bitmiş, nitelikli öğretmen yetiştirme heyecanı kaybedilmiş, imam hatipler-ilahiyat fakülteleri çoğaltılmış, ilkokul 2. sınıflara Arapça dersi konmuş, hukuk devleti kavramından uzaklaşılmış, basın ve düşünce özgürlüğünün dibe vurduğu böyle bir dönemde Cumhuriyet Bayramı kutluyoruz. Cumhuriyet kavramını düşün dünyalarında taşımayan, varlıklarını Cumhuriyet karşıtlığı ile yaratan siyasal iktidarla Cumhuriyet Bayramını kutluyoruz. Burada bir terslik var. 1 Kasım seçimlerinde bu tersliğin düzeltilmesi gerekli. Demokratik, laik Cumhuriyetimize merhaba demenin sırası gelmedi mi? Ne dersiniz?… Can Yücel’in şiiri gibi “Yaşasın Cumhuriyet”