YALAN HASTALIĞI
“Hiç yalan söylemem diyen insan en baştan yalan söyleyendir.” diyerek belki de beyaz yalanlara daha müsamahakâr bakma yolunu açıyoruz.
Aslında gerçek de bu, hepimiz hayatımızın bazı dönemlerinde küçük de olsa yalan söyleriz; belki o an doğruyu söylemek kırgınlık yaratır diye, belki bir anlık mutluluk sağlamak amaçlı ya da herhangi güzel bir sebeple kendimizce haklı yalanlarımız olur. Siz de içinizden “Yalanın küçüğü büyüğü olmaz.” diyorsunuz değil mi? Evet haklısınız. “Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar.” diyen şair bence hiç abartmamış.
İnsanlar neden yalan söyler, hedef nedir, yalancılık hastalık mıdır?
Pek çok sebeplere bağlı olmakla beraber hastalık boyutuna ulaşmış yalancılık artık önüne geçilmez bir yaşam şekli olur.
Yalan hastalığı da denilen “Mitomani” kişinin kendi içinde yarattığı dünyaya inanarak yaşaması karşısındakini de inandırma çabası tıbben kabul edilen bir rahatsızlıktır.
Bilimsel adı “Mentioloji” olan yalan araştırmalarının ortaya koyduğu çok önemli gerçekler var.
Bir araştırmaya göre her beş dakikada bir diliminizin ucuna bir yalan geliyor. Yalan, hile ve desise genlerimize işlenmiş bulunuyor. Biyologlar, beyindeki gelişmenin yalan-dolanla ilgili olduğunu düşünüyor. Çünkü hayat dediğimiz bu süreçte “dürüst” olanlar değil “hilebazlar” ayakta kalıyor. (!) Eğer olaya bu anlamda bakarsak hayatımızın içine yalanı rahatça yerleştirir, tüm değer yargılarımızı değiştirebiliriz.
Daha zeki olmak, daha çok kandırmak ve tabana yalanı yerleştirmek hayatı kolaylaştırmak mı olacak?
Peki, nereye kadar?
Atalarımız “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” derken eninde sonunda su yüzüne çıkacak gerçeğin engellenemezliğini söylemiyor mu?
Peki, ne kadar çaba harcansa da sonuçta hüsran yaşanacak, yalana hizmet yerine doğruya ve dürüstlüğe emek verilse daha zekice olmaz mı?
Tabii bunlar sorular, cevaplar hep kişiye özeldir, sosyal ahlak olarak isimlendirdiğimiz, kültürel, ırksal, kişisel değerler bütününü inkâr nihayetinde sosyal ahlaksızlığı getirecektir.
Başlanılan yalan hiçbir zaman bir kerelik olmaz çünkü arkası gelecektir. Mesela ailenize söylediğiniz yerden başka bir yerdesinizdir anneniz aradığında “Oturuyorum anne.” dediğinizde aslında ailenizin bildiği yerden farklı bir yerde oturuyorsunuz, telefonu kapattıktan sonra yalan söylemedim ki oturuyorum aslında…
İşte kardeşim yakalandın bu size “ŞEYTAN”IN yalanı kusursuz gösterme şeklidir. İçin rahat değil mi, nasılsa yalan söylemedim diye düşünüyorsun ama yanılıyorsun. En büyük yalanı kendine yapıyorsun kardeşim, kendini kandırıyorsun.
Ebeveynler,Sizlerde çocuklarınız türlü yalanlara besleyip büyüttükten sonra benim çocuğum neden yalan söylüyor diye kara kara düşünüyorsan eğer sen de yanılıyorsun. Ona yalanı öğreten sensin.
“Kapıda polis var bak! Hemen uyu.”
“Öcü geliyor bak uslu durmazsan.”
Bir yerden gitmeyen çocuğa “Hadi dönüşte şu topu alacağım, şu çikolatayı vereceğim…” gibi sayısız vaatler ve sayısız korkutma yöntemleri ile tertemiz bir çocuk yetiştirme hayaliniz suya düşüyor çünkü böyle bir ortamda çocuk gözler, çocuk taklit eder doğru ile yanlışı öğretenler yanlıştaysa henüz gelişmekte olan beyin aradaki farkı anlayamaz ve sakat bir yapılanma ortaya çıkar.
Aileden başlayan topluma ulaşan büyüdükçe millete giden değer yargılarımızın tükenmesi sonunda yalan HAYAT FELSEFESİ olmuşsa yaşamımızın her yerinde karşımıza çıkacak ve bizim kınamamız yetmeyecektir.
Tüm bunlara şayet hâlâ beyaz yalan diyorsanız:
Unutma ki en kolay kirlenen renk de “beyaz”dır.
Selam ve Dua ile…