ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI MI?
Ülkemizden sonra şimdi de Mısır ve Fransa’daki bombalamaların ardından terör eylemleri yeni bir bakış açısıyla ele alınmayı zorunlu kılıyor. İnsanlığın son 50 yılında modernitenin yerini postmodernizme bıraktığı bir dönemde cephe savaşlarının işlevini düşük yoğunluklu ve uzun süreli terör eylemleri aldı. Devletlere ilk zamanlarda daha az maliyetli olarak hedefleri gerçekleştirmeye yardımcı olan terör, gelinen noktada destekleyicilerini dahi tehdit eder halde ve maalesef hiç kimse rahat değil. Terörün bir dış politika enstrümanı olmaktan çıkarak bizatihi müstakil bir savaş süreci olduğunu görüyoruz ve bunun da eski savaşlara nazaran her yerde ortaya çıkabileceğine ve herkesi hedef alabileceğine tanıklık ediyoruz.
Amasız, fakatsız biçimde kınadığımız terörü kınamak tek başına önlemediğine göre ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ şeklinde de adlandırabilecek bu sürecin nedenlerini bertaraf etmeden sonuçlarından kurtulmak pek mümkün olmayacaktır. Nasıl ki bir şehrin sivrisinek ve haşeratla mücadelesi tam zamanlı ve tam alanlı bir boyutta sürdürülmediği, detaylı bir şekilde üzerinde durulmadığı zaman bizi sonuca götürmüyorsa terör hadiselerinde de durum hemen hemen aynıdır. Terör konusunda ilkesel tutum takınmayanlar, nihai çözümün tarafı olmayanlar, olmak istemeyenler aslında örtülü biçimde sorunun parçası olmaktan ve bir biçimde sonuçlarından etkilenmekten kendilerini kurtaramazlar.
İki büyük dünya savaşına tanıklık eden gezegenimiz bugün misafirlerine aynı imkanları eşit olarak sunmaktan çok uzaksa sivrisinekler için ortam ziyadesiyle mümbit demektir. Dünyanın, özellikle de Orta doğunun yeraltı ve yer üstü kaynaklarını hoyratça sömürmeye devam edenler, terörü bir silah olarak kullanmaktan çekinmeyenler, üretilen katma değerin kaymağını yiyenler, insanlık tarihinin en büyük ve kitlesel göçlerine karşı kapılarını kapatarak kulaklarının üstüne yatanlar şimdilerde aynı silah dönüp kendilerini vurduğunda hissettikleri acıyı paylaşacak pek fazla insan bulamazlar. Siz bakmayın dünyayı yönettiklerine inanılan ülke yöneticilerin yarım ağız terörü kınamalarına; özellikle batıda olup bitenleri geniş halk kitleleri vicdanlarında tartarken ‘Ne ekersen onu biçersin!’ şeklinde değerlendirmektedir. Ayrıca bizim atasözlerimizde rüzgar ekenin fırtına biçeceği de kesin olarak ifade edilmiştir.
Dünyanın gelişmiş yirmi ülke temsilcisinin katılımıyla ülkemizde toplantıların yapıldığı bugünlerde dünyadaki ekonomik durağanlığa dönük önerilerin yerine her konuda paylaşımın konuşulmasını tercih ederdim şahsen. Dahası adalet, bölüşüm, sağlık, eğitim, yönetime katılım, lüksün terk edilmesi, sömürünün insanlık suçu olarak ilan edilmesi, farklı inançlara tahammül, birlikte yaşam iradesi, satışta kar marjlarının sınırlandırılması, iş görenlerin emeğine saygı, kadının ve çocuğun istismar aracı olmaktan çıkarılması, demokratikleşme adımlarının yoğunlaştırılması, silah harcamalarının kısıtlanması, basın özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması gibi gerçekçi başlıkların gündem maddesi olarak konuşulmasını arzu ederdim. Oysa herkesin farkında olduğu küresel terörün sebepleri üzerinde samimice durulmak şöyle dursun körlerle sağırların birbirini ağırladığı, fotoğraflara ve haberlere düşen bir iki mizahi unsurun dışında eve dönüldüğünde yine herkes kendi bildiğini yapmaya devam etmeyecek mi? O zaman ne diye birbirimizi kandırma çabasına girelim ki?
Tarihsel kehanetlere bir katkı yapmak icap etseydi yukarıda başlıklar halinde verdiğim hususlarda esaslı bir iyileştirmeye gidilmediği takdirde terörün daha da azacağını ve yaşlı gezegenimizi yaşanmaz kılacağını öngörürdüm. Çünkü şu an yapıla geldiği şekliyle teröre katılan ya da sıkışan kedi misali teröre destek veren insanları öldürerek bu sorunu sağlıklı bir şekilde çözemeyiz. Elbette teröre karışan insanları maruz göremeyiz; fakat terör hangi şartlarda oluşuyor sorusu hiçbir kapalı devre ilişkiye girilmeden en fazla üzerinde durulması gereken sorudur. Halının altına süpürülen her sorun zamanla orada bir terör zemini oluşturup tüm halıyı çürütüyorsa o vakit bu insanlık olarak hepimizi yakından ilgilendirmelidir. Suriye konusunda bugün tüm dünyanın takınacağı somut tavır, bir samimiyet testi olacaktır. Hala benim terörüm iyidir diyenlerdenseniz eğer, acıklı bir terör olayına daha davetiye çıkarıyorsunuz demektir.
Son zamanlarda özellikle İslam alemiyle özdeşleşen örgütsel yapılardan hareketle girişilen dinimizin terörle bir tutulması çabalarına ise alınganlık göstermek şöyle dursun, doğrusu gülüp geçiyorum. Tamam, bu terör örgütlerinin mensupları kendilerini Müslüman ve kaynaklarını İslam olarak lanse ediyorlar. Ancak bu ve benzeri yakıştırmalar belki örgütsel bağlılık konusunda yetersiz kalanların ciddi bir referans bulma arayışından, belki de dinlerin hala güçlü bir araç olarak insanları sevk ve idare edebiliyor olmasından da kaynaklanabilir. Körlerin fili tarif etmek için söyledikleri, fili tarif ediyor oldukları anlamına gelmez. Dilerim, benim üçüncü dünya savaşı olarak da adlandırdığım bu terör hadiseleri üzerinde geniş kesimlerce kafa yorulur da daha fazla masum insan hayatını kaybetmez. Zira en fazla da hiç suçu günahı olmayanlar çekiyor terörden. Teklifim, herkes kendi köpeğini(!) bağlarsa terör bitmese bile azalır…