ÖNCE VİCDANIMIZLA BERAAT EDELİM
Hepimiz, dünya hayatında yaşadığımız olaylar karşısındaki davranışlarımızla, ahlakımızla ve kalbimizdeki niyetle imtihan oluyoruz. Yalnızca “iman ettim” demek kesinlikle yeterli değil; imanımızı davranışlarımızla da ispat etmemiz gerekiyor. Çünkü hesap gününde gizli ya da açık, hayatımızın tüm detayları ortaya dökülecek, çok hassas bir sorgulama yapılacaktır. Bu hesapta insan, “… bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar” (Nisa Suresi 49” bile haksızlığa uğratılmayacaktır.
Dünya hayatında yaptıkları iyilikleri ağır basanlar, sonsuz nimetler ve güzelliklerle cennet yurdunda ağırlanırken, kötülüğü yol edinenler sonsuz azap yurdu cehenneme yerleştirileceklerdir. Çünkü Yüce Allah, bu kısa dünya hayatını insanları imtihan ederek, iyi ve doğru olanları ayırt etmek için yaratmıştır.
“ O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk Suresi 2)
Bediüzzaman Hazretleri, dünya hayatının geçici olduğu ve insanın dünyada iken ahiret için ciddi bir çaba içinde olması gerektiği konusunu şöyle açıklıyor: “ Dünya bir misafirhanedir. İnsan onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde ebedi hayatına lazım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir.” Bediüzzaman Hazretlerinin de belirttiği gibi, Allah’ın başta akıl ve vicdan gibi üstün özelliklerle nimetlendirdiği insanın yaratılış amacının, bu kısa dünya hayatının geçici yararlarını elde etmek olmadığı çok açıktır. Gerçek hedef, sonsuz ahiret güzelliğini kazanmaktır.
İnsanların büyük kısmı daha çok mal sahibi olmak, bir kısmı daha çok saygı görmek, bir kısmı daha güzel görünümlü bir eş bulmak, bir kısmı da mesleğinde en başarılı kişi olarak tanınmak amacıyla çaba harcar. Ve bu hedeflere öylesine kilitlenmişlerdir ki, bu oyalanma onlara ölümün ardından karşılaşacakları gerçekleri tamamen unutturmuştur.
Bu büyük yanılgıya Bediüzzaman Hazretlerinin cevabı ölümün, yapılanların karşılığının alınacağı yere geçiş aşaması olduğudur: “ Kâinattaki yok olma, ayrılık, yokluk zahiridir. Gerçekte ayrılık yoktur, kavuşma vardır. Yok, olma ve yokluk yoktur, yenilenme vardır. Ve kâinattaki her şey bir çeşit sonsuza kadar var olma başarısına sahiptir. Ölüm, bu geçici âlemden sonsuz âleme gitmektir. Ölüm, hidayet ehli ve Kur’an ehilleri için öteki âleme gitmiş dost ve ahbaplarına kavuşma vesilesidir. Hem hakiki vatanlarına girmeye araçtır. Hem dünya zindanından cennet bahçesine bir davettir. Hem Rahman-ı Rahim’in fazlından kendi hizmetine karşılık bir ücret almadır. Hem hayat vazifesinin zorluğundan bir terhistir. Hem kulluk ve imtihanın talim ve talimatından bir paydostur.”
İnsan dünya hayatında elbette ki, iyi bir iş, iyi bir eş ve aile ya da ev sahibi olmak isteyebilir. Önemli olan, bunları hayatın amacı haline getirip, gerçekte düşünmesi gereken önemli konuları unutmamasıdır. Bunlara sahip olmak için çalışırken, yaratılışın asıl amacının Allah’a iyi bir kul olmak olduğunun bilincinde yaşamalıdır.
Dünyadaki en muhteşem güzellikler dahi cennetteki zenginliğin yanında son derece basit kalacaktır. Dünya mükemmel bir imtihan ortamıdır ancak eksik ve kusurludur. Rabbimiz bu eksiklikleri, samimi mü’minlerin cennet özlemi duymaları için bir hikmetle yaratmıştır. Gerçek güzellikler, eğlence ve mutluluk, Kur’an’da bir şölen yeri olarak tarif edilen cennettedir; Allah katında kazanılacak ödül, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır.
“ Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah’a ve İslam’a teslim etmeyenler) bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah’ın Katında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cuma Suresi 11)
Bu ticaretten karlı çıkabilmek için ise dünyada vicdana baskı yapmamalı, onun sesini boğmamalı; vicdanı her an diri tutmalı. Mahkeme-i Kübra’dan önce, kendi vicdanımızda beraat etmeye bakmalı! …
Allah’ın Selam’ı, Rahmeti, Mağfireti ve bereketi üzerinize olsun…