İNSAN ODAKLI ANILAR
ESTONYA / FAS
Bir zamanlar, yolum Baltık ülkelerinden Estonya’ya düşmüştü. Tüm halklar gibi, tüm ülkeler gibi acı çekmiş, kâh sömürmüş, kâh sömürülmüş ama en son ve en büyük darbeyi, Nazi işgalinde ve Sovyetler Birliğinin bu ülkelere devrim ihracı ( ! ) yıllarında çekmiş aydını bol minicik bir yer burası. Sadece 1.300.000 kişinin yaşadığı Estonya’nın gezdiğim her kentinde, bir ıssızlık, yalıtılmışlık ve yalnızlık duygusu yaşıyor, iş saatlerinde neredeyse bomboş olan kentlerde, bunca alt yapının neden yapıldığını düşünerek gülüyorum hınzırca.
İnsan istismarı değil, yalakalık hiç değil, yalın bir insana saygı geleneği ile devam ediyor yaşam bu coğrafyada. Yazımın amacı da başımdan geçen iki küçük olayı anarak, insana saygının izlerini sürmek.
Estonya günlerimden birinde, Finlandiya Körfezindeki Saarema Adasına gidiyorum. Ada 1227 yıllarında Almanlar’ın Kılıç Şövalyeleri Tarikatının despotluğu altında inlediği kanlı geçmişinden bu yana neredeyse kimsesiz. Şu anda bile sadece balıkçılık ve hayvancılıkla uğraşan 30.000 kişiye ev sahipliği yapıyor.
Gemiden iner inmez Saarema Adası etkiliyor beni. Bir gece kalıp buradan Parnuya gitmek üzere almıştım dönüş biletimi. Şimdi, bu ıssızlığı bir gün daha yaşamak için dönüş biletimi iptal ettirmek isteği ile, felâket bir yağmur altında kapşonumu çekmiş halde otobüs terminaline koşuyorum.
Gişedeki kız, biletin başka bir otobüs firmasına ait olduğunu söyleyerek, firmanın yerini tarif ediyor. Yakında ama, bir türlü bulamayınca, tekrar dönerek, kıza; “ yeri bulamadım, ne yapayım “ diyorum. Kızcağız, dışarıda devam eden yağmura rağmen, gişeyi kapatıp, montunu giyiyor ve ilerice köşedeki binaya yürüyoruz birlikte. Kapı kapalı, bir yerlere telefon ediyor, sonra bana dönerek; “ telefon ettim, birkaç dakika sonra gelip, bilet ücretini ödeyecekler “ diyerek, ayrılıyor. Bu özveriden şaşkın hallerde teşekkür ediyorum.
Az sonra, kapının önünde bir otomobil duruyor, araçtan inen kız kapıyı açıyor, bileti uzatıyorum. Bilgisayardan kontrol ederek, vermiş olduğum bilet bedelinin tamamı olan 11.60 € koyuyor masanın üzerine ve Kuressaare biletimi geri alıyor. ( Kuressaare adanın merkez kenti.) Enteresan olan burası, bilet satış yeri değil, sanırım, firmanın yönetim merkezi. Böylesi, insan öncelikli yardım karşısında şaşırıp kalıyorum.
Bir keresinde de Kuzey Afrika’da Mağribi coğrafyaya düşmüştü yolum, Fas’ın Chefchaouen kentinde de böyle bir bilet iptal durumunda kalmıştım. Görevli, özellikle gişeyi kapatmış, beklemekten bıkıp, peşime takılan bir yığın serseriden birine, bileti bedava vermemi beklemişlerdi. Ben de, inat etmiş, son anda, yarı fiyatına sakallı, hacı olduğunu söyleyen birine vermiştim. Tabii, o gişeden biletin tam bedelini almıştı ben uzaklaştıktan sonra, adım gibi eminim buna. Kurnazlıkla zekânın birbirine karıştırıldığı yerlerden birisi Fas benim için . Az önce yaşadığım insanca davranışlarla karşılaştırınca midem bulanıyor.
Ertesi gün, günlerden Cumartesi, Adanın üzerinde bulutlar dağılıyor, sarı sıcak bir ışıkla parlıyor bâkir topraklar. Bisiklet kiralayan dükkânın önünde açılış saatini bekliyorum. Saat tam 10’da, vücudunda bir gram yağ olmayan, yoga üstadlarını andıran bir Eston tanrıçası gülümseyerek yaklaşıyor kapıya. Neredeyse utanarak pasaportumu alıyor, isteksiz bir edâ ile önündeki deftere kaydediyor. Sonra deryayı andıran gözlerini gözlerime dikerek; “ Saat ikide kapatacağım. Sen bisikleti kaldığın hostelin önüne bırakırsın, ben de pazartesi günü oradan alırım “ deyince, ben bisiklet için deposit veya pasaportumu rehin alacağını beklerken sadece, bisikletin günlük kirası olan 10 euro’yu istiyor.
Şaşırıyorum, zira oldukça değerli bir bisiklet, yanıma alarak feribotla kolayca Tallin’e geçebilirim ve kimselerin ruhu duymaz. Kafamdan geçenleri okurcasına gözlerinin mavisine alıyor beni ve ince uzun parmakları ile omuzumu sıkarak; “ hayat sevgi, güven ve özgürlük “ diyor, “ Baltık Denizi’nin incisi Saarema’nın doyasıya keyfini çıkar. “
Sait Faik geliyor aklıma; “ Bir insanı sevmekle başlar her şey. “
Bir insana güvenmekle başlayamaz mı yeni bir çağ? İnsanın insana saygı duyarak, güvenerek sırtını döndüğü bir dünya yaratılamaz mı ? diye düşünüyorum pedallarını çevirirken bisikletimin.
Sonra, gezdiğim pek çok ülkede neden beni hep Müslümanların aldatmaya, dolandırmaya çalıştığını düşünüyorum, içim acıyor…