BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ
Türk toplumunun ortalama her ferdi gibi bendeniz de bugünlerde olup bitenleri komplo teorisi ile açıklamaktan başka seçenek bulamıyorum. Malum, İsrail, Suriye, cemaat, PKK derken nur topu gibi yeni bir krizimiz daha oldu: Daha bir ay önce Moskova’nın göbeğinde camii açılışını dualarla yaptığımız Rusya ile başlayan bu yeni dönemi anlamaya çalışırken insanın zihni gayri ihtiyari olarak Büyük Orta Doğu Projesi’ne kayıyor. Büyük Orta Doğu Projesi’nin ana hedefi İsrail’in güvenliğinin sağlanması adına bölgemizde üniter yapılı güçlü bir devletin dahi kalmaması, bunun için de sınırların yeniden çizilmesi, mezhep ve etnik temelli küçük devletçiklerin kurulmasıdır. Nitekim ABD dışişleri bakanlarından Condoleezza Rice hiç saklamadan orta doğuda sınırların yeniden şekilleneceğini ve 22 devletin kurulacağını görevi başındayken açıklıyordu.
Değerli okurlarım, eğer isterseniz yaşadığımız son sıcak gelişmeye gelmeden hafızamızı biraz tazeleyelim: 2002 yılından sonra bizi İspanya ile birlikte Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlığına layık görenlerin bu lütfunun bir sebebi olmalı değil miydi? Sahi öncesinde Irak’a askeri müdahaleye dünya bir yalan üzerinden, Saddam yönetiminin elinde kimyasal silahların olmadığı yıllar sonra itiraf edildi, nasıl da ikna edilmişti? Suriye’nin istikrasızlaştırılmasında birincil rolü bizim omuzlarımıza yıkanlar, aslanım sen halledersin diyenler, esasen bölgedeki mezhepsel ayrılıkları kanırtarak düşmanlık tohumları ekmenin derdinde değiller miydi? NATO’nun patriot füzelerini apar topar güney sınırımızdan kaldıran dostlarımızın Türkiye’nin yıllar yılı yükümlülüklerini yerine getirdiğinden kuşkuları mı vardı? Müttefikimiz ABD’nin PYD ile açık teması aslında PKK ile örtülü mutabakatı değil midir? Fırat’ın batısının şekillendirilmesi girişimleri ile Suriye’de askeri varlığıyla ortaya çıkan Rusya’nın hiç bağlantısı yok mudur? Hasılı, bölgemizde meydana gelen gelişmeleri okurken farklı aktörlerin adımlarını birbirinden bağımsız olarak görürsek yanılırız.
Kanaatimizce bölgemiz yeniden dizayn edilirken ABD, İsrail, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya, İran ve Almanya aslında birlikte hareket etmektedirler ve aralarında iyi polis-kötü polis görünümünden başkaca bir fark yoktur. Örneğin Rusya senaryo gereği kötü polis rolündedir. Bir bakıma bize bir Kürt devletinin kurulmasına rıza göstermezseniz Rusya sizi her yandan ablukaya alır ve NATO da bunu Rusya ile Türkiye arasında bir iç mesele olarak görür denilmektedir. Bir başka deyişle biz Rusya’nın attığı adımları görerek ABD’nin isteklerine razı edilmeye çalışılmaktayız. Bu talep gayet açıktır ve Büyük Orta Doğu Projesi’ne giden yolda İsrail’in bir müttefiki olması planlanan Kürt devletinin kurulması konusunda Türkiye’nin ayak diremesi bertaraf edilmek istenmektedir. Ayrıca Irak’ın kuzeyindeki petrol ve doğal gazın Akdeniz’e ulaştırılmasında boru hattı Türkiye’nin elinden alınarak bu kukla devletçiğe verilmesi hedeflenmektedir. IŞİD bu amaçlara hizmet eden bir kaldıraç mesabesindedir. Dün Afganistan’ın işgalinde Taliban ve El Kaide hangi fonksiyonu icra etti ise bugün IŞİD denilen mekanizma Suriye’de işgalciler açısından aynı davetiye mektubundan başka bir şey değildir. Bildiğiniz gibi davete icabet, batılılar için çok insani(!) bir davranıştır.
Yüzyılın başında gönüllü veya zorunlu olarak aramızdan Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlığı rolüne uygun görülenlerin bugün durumu anlamış olmaları ve buna dönük püskürtücü hamlelere girişmeleri yeterli midir, sorusu da cevap bekleyen yan yakıcı soruların arasında yer almaktadır. Zira bir taşla birden fazla kuş vurulduğu çok aşikardır ve atı alan Üsküdar’ı geçmiştir. O gün günlük siyasi yasakların kaldırılması için evet denilen bu rolün, bugün bölge haritalarının, hatta ülkemizin de ana proje etrafında şekillendirilmesine aracılık ettiği su götürmez bir gerçek haline gelmiştir. Hatırdan çıkarılmaması gerekir ki Irak’ın kuzeyinin bölünmesine karşı çıktığımız ve kırmızı çizgimiz diye ifade ettiğimiz şiddetli direnç askerlerimizin başına çuval geçirilmesiyle sonuçlandırılmıştı on yıl önce. Bugünlerde ise içine çekilmeye çalışıldığımız dipsiz kuyuyu andıran Suriye bataklığı da başımıza örülecek benzer bir çorap olabilir.
İnanmayanlar ya da üç maymunu oynayanlar için komplo teorisi gibi gelebilecek bu satırlar büyük fotoğraftaki resmin görüntüsüdür. Peki, ne yaparsak bu tehlikeyi önleyebiliriz deniyorsa teklifimiz içeride milli birliğin güçlü bir biçimde sağlanmasıdır. Çünkü bölgede bu senaryoyu uygulamaya sokanların bizi, içerde meşgul edecek bazı kısır kavgalarla oyalayacaklarını öngörmek için dahi olmaya gerek yoktur. Yaşanan hükümet-cemaat mücadelesi ve PKK eylemleri ile amaçlanan Türk-Kürt kavgası son tahlilde buna hizmet etmektedir. İşbaşındaki iktidarın yerinde ben olsaydım eğer, vatandaşlar arasında ötekileştirici ve kutuplaştırıcı her söylem ve eylemden şiddetle kaçınırdım. Buna tevessül edenlerin oyununu bozmak adına yürütülen Büyük Orta Doğu Projesi’ne zemin hazırlamaması için kayıkçı kavgalarından azami ölçüde uzak dururdum. Görülmek istenmese de biz çıkmaz sokaklarda enerjimizi tüketirken asıl projeler milim sapmadan hayata geçiriliyor. Öyle anlaşılıyor ki yeni bir sabaha uyandığımızda kayıplarımızın büyüklüğü yanında bir de yeni komşularımız olacak. İşte o vakit günün sonunda keyifle kahvesini yudumlayanları izlerken fark edeceğiz komplo teorisinin çekilen filmin senaryosu olduğunu. İyi seyirler beyler!..